After being used and betrayed by the detective she had fallen in love with, young Matsu is sent to a female prison full of sadistic guards and disobedient prisoners.

In the year 198, Cao Cao, Prime Minister of the Han Dynasty, ventured to the east and defeated China's greatest warrior Lu Bu, terrifying every ambitious warlord across the country. Several years later, after taking the Han Emperor under his wing, Cao crowns himself King of Wei. He built a magnificent Bronze Sparrow Island to symbolize his power and rumors spread that he would replace the Emperor. Meanwhile, young lovers Mu Shun and Ling Ju are taken from a prison camp to a hidden tomb, where they spend five cruel years together, training as assassins for a secret mission. In the year 220 astronomical signs predict dramatic change. As a result, Cao's son Cao Pi and Cao's followers urge Cao to become the new Emperor - but unknown opposing forces plot against him.

Morning reveals New York harbor, the wharves, the Brooklyn Bridge. A ferry boat docks, disgorging its huddled mass. People move briskly along Wall St. or stroll more languorously through a cemetery. Ranks of skyscrapers extrude columns of smoke and steam. In plain view. Or framed, as through a balustrade. A crane promotes the city's upward progress, as an ironworker balances on a high beam. A locomotive in a railway yard prepares to depart, while an arriving ocean liner jostles with attentive tugboats. Fading sunlight is reflected in the waters of the harbor. The imagery is interspersed with quotations from Walt Whitman, who is left unnamed.

In the year 2000 the Mexican film director, Francesco Taboada Tabone, began his search for the last of the soldiers to have fought beside General Emiliano Zapata in the 1910 Revolution.

In 1950s Havana, a romance blooms between two young revolutionaries whose clandestine printing press publishes pamphlets meant to stir up rebellion against the dictatorship of Fulgencio Batista. As their popularity grows, so, too, does their revolutionary zeal and their desire to mobilize other urban guerilla units.

The film's soundtrack is an original musical composition produced with synthetic sound - through photographing unusual geometric shapes and running them through an optical sound head. The images are an artistic rendering of this soundtrack.

Even with his long white beard and aching back, an aging Donald still has to make ends meet by lancing trash in the park. When he happens upon his old partner, an elderly honey bee named Spike, it conjures up memories of the good ol' days.

Basri and Salma, a childless couple who have been married for 5 years, own an Odong-Odong at the carnival together, spending their days entertaining and taking care of other people’s children without any of their own. One day they have to attend a family reunion where they are being intimidated and repressed by other family members. Between meddling relatives, self-doubt and an explosive confrontation, they uncover why they have not been blessed with a child.

This seminal work of avant-garde opera from composer Philip Glass and director Robert Wilson arrives full-circle, coming to France, the site of its 1976 Avignon Festival world premiere, at the tail end of this 2014 revival tour for a landmark Theâtre du Châtelet production and a first ever filming by award-winning arts filmmaker Don Kent. Eschewing conventional narrative, the opera revolves loosely around pacifist Einstein’s relationship to the creation of the atomic bomb.

Walking towards the fire. In a ceaseless stream of light, people, landscapes and objects lead us to mysterious regions. French filmmaker Patrick Bokanowski’s work is hard to classify - and all the richer for it. Together with his wife Michèle, whose musique concrète compositions form the basis of the sound design, Bokanowski offers a prolonged, dense and visually visceral experience of the kind that is rare in cinema today. Difficult to define and locate, its strangeness is quite unique.

The incredible but true story of how an impersonator was recruited to impersonate General Montgomery to mislead the Germans about his intentions before the North Africa campaign.

Okuldaki derslerinden çok sıkılan Richard Samuels'in hayallerini Broadway süslemektedir. Okulu kırıp Mercury tiyatrosunda dolaşırken, şans eseri Orson Welles ile karşılaşır. Welles o sırada Broadway'de ilk defa sergilenecek olan Shakespeare'in Jul Sezar'nın yönetmenliği ile uğraşmaktadır. Richard, Welles ile yaptığı sohbet sonrası provaları izleme imkanı sağlar ve Welles'i daha yakından tanımaya başlar. Bu zeki adamın rekabetçi ve hırslı yapısı özel yaşamında da görülmektedir. Eşi Virginia hamileyken, Welles başrol kadın oyuncu Muriel ile birlikte olmaktadır. Richard Welles'in bencil doğasını keşfetmeye ve onu yönlendirmeye başlar.

Zamansız ölümü ile olağanüstü sanatından bizi yoksun bırakan kadın yönetmen Sheptiko'nun yaratıcı çabasının doruk noktasını sergileyen "Tırmanış", "gömülü bir hazine olarak sinemanın karanlık tarihinde adeta yok olan" bir film. Adı Tarkovski ve Wajda gibi yönetmenlerle birlikte anılan bu güzel sinemacının bu güzel filmi, esir düşen iki kahramanın ölüm ve vicdanla başbaşa kalmalarını, özveri ile ihanet arasındaki çatışmalarını konu alıyor. 1942 yılının kara kışında Belarus'un ormanlık bir bölgesinde işgalci alman birlikleri ve onlarla işbirliği yapan Ruslardan kaçan bir grup partizan ve köylünün hem düşmanla, hem de açlık ve soğukla mücadelesi çarpıcı bir dille anlatılır. Savaşın kendisinden çok karakterlerin iç dünyalarına yoğunlaşan bu dram, felsefe ve ahlakla desteklenmiş genelleştirmelerle direniş, kahramanlık ve ihanetin psikolojisinin çevresinde de dolanır.

Masaki Kobayashi'nin İnsan Manzaraları serisinin ilk filmi, 2. Dünya Savaşı yıllarında Japonya'nın Çin'in Mançurya bölgesini işgal ettiği yıllarda başlıyor. Parlak bir mühendis olmasının yanında bir hümanist ve savaş karşıtı olan Kaji (Tatsuya Nakadai), Mançurya'daki Çinli esirlerin çalışma şartlarının iyileştirilmesi üzerine yaptığı çalışma sonrasında yeni evlendiği eşi Michiko (Michiyo Aratama) ile birlikte küçük bir maden kasabasına gönderilir. Burada kendi insani politikalarını yerleştirmeye çalışırken birçok iş arkadaşıyla ters düşen Kaji, aynı zamanda Çinli esirlerin güvenini kazanmanın da kolay olmayacağını anlayacaktır.

Maysles Kardeşler, 76 yaşındaki Edith Bouvier Beale ve kızı Edie'nin yaşamlarına kameralarını tutuyorlar. East Hampton'daki Grey Garden isimli eski malikanelerinde yaşayan anne-kız, yıllar içinde sürüklendikleri noktayı kendi ağızlarından dile getiriyorlar. 24 yıl önce annesine bakmak için eve geri dönen genç Edie ve kızından başka tutunacak kimsesi olmayan annesinin garip ve hüzünlü öykülerini beyaz perdeye taşıyan belgeselin Broadway uyarlamasının da Tony Ödülü kazandığını not düşelim.

800 kişinin yaşadığı derme çatma bir binada her tipten insan bulunmaktadır. Bunlardan biri olan Tulskiy su tesisatçılığı yapmaktadır. Apartmanın düzenbaz yöneticisinin kirli işlerine de karşı durmaktadır. Binanın risk altında olduğunu ve yıkılmaya yüz tuttuğunu anlayınca etrafındakilerle bir araya gelerek çözüm bulmaya çalışır ve çok uzun bir gece başlayacaktır.

Joan Tewkesbury’nin senaryosu, geri planda, asıl konuyla bağlantı kurmak derdinde olmadan politik bir hikâye atıveriyor ortaya, böylece Vietnam Savaşı’nda atılan yanlış adımların ve yozlaşmış Nixon hükümetinin gölgesindeki Amerika’nın kendisini yeniden keşfettiği süreçteki tekinsiz atmosferi solumamızı sağlıyor. Film, politik mevzunun gelişimi içinde, “Country Müziği ve Western” manzarasına en iyi bakışı sunuyor ve 1970’lerin, Amerika metaforunu bitirip tüketen son filmi olduğunu kanıtlıyor. Yayılıp giden, dağınık, benzersiz bir tarzda çekilen, öyküselliği olmayan film, müzisyenler, menejerler, politikacılar, reklamcılar ve müzikseverlerden oluşan 24 karakterin, Nashville’deki koşuşturmacalı beş gün boyunca yapıp ettiklerini enfes bir tarzda gözlüyor.

The Eyes Of My Mother adlı film, çocukluktan itibaren peşini bırakmayan kabuslarını sonladırmak için kendini terk edilmiş bir çiftlik evine kapatan Francisca adlı genç kızın, yaşadıklarını ele almaktadır.

1969 yılında Vietnam savaşı sırasında Amerikan 101. Hava İndirme Birliği'nin, on gün süren ve sonradan "Hamburger Tepesi" adıyla anılacak büyük stratejik önemi olan, 937 no'lu tepeyi ele geçirme çabalarının kan, dram ve dehşetle yoğrulmuş hikayesi... Tepenin bu isimle anılmasının nedeni, Kuzey Vietnam'lılar tarafından açılan yoğun ateş nedeniyle tepeye saldıran Amerikan askerlerinin adeta et yığınlarına dönmelidir.John IRVIN'in yönettiği ve Don Cheadle'ın önemli rollerden birinde yer aldığı Hamburger Tepesi, Vietnam savaşını anlatan filmlerin en iyilerinden biri.

Pier Paolo Pasolini, fabrikalardan plajlara İtalya’yı boydan boya dolaşıyor, yoldan geçenlerle cinsellikle ilgili görüşleri hakkında röportajlar yapıyor. Yönetmeni elinde mikrofonuyla, cinselliğin günlük yaşamdaki yeri, seks işçiliği, eşcinsellik ve boşanma gibi konularda sorular sorarken izliyoruz.