There was once a young girl named May who felt alienated from everyone around her. May is worried about her mother and father, whose marriage is on the rocks, and she yearns to return to the woods where her grandfather lives. One day, May befriends a boy as lonely as she is. When reality catches up, they run away to a beautiful world that belongs only to them. Both imaginatively escapist and heartbreakingly realistic, their journey speaks to kids and adults alike with the pain of solitude, the sorrow of loss, and the warmth of hope.

Amy Adams'ın başrolde yer aldığı gençlik filminde,aynı okuldan mezun arkadaşların tekrar bir araya geldiklerinde yaşadıkları iç hesaplaşmalara tanık oluyoruz.Okuldan mezun olduktan bir süre sonra aralarından ikisinin evlilik törenleri için bir araya gelen bir grup arkadaşın iç hesaplaşmalarını anlatan yapımda ayrıca James Van Der Beek,Adam Garcia ve Colin Hanks de yer alıyor.

Craig Ferguson unleashes his trademark stream-of-consciousness comedy before a sold-out crowd, riffing on fatherhood, Helen of Troy and shark penises. His show's not safe for kids -- or the easily offended.

Sequel to Dudes (2001). After 20 years, follows some of the initial characters as they show they haven't changed and their lives are almost the same, while featuring a new generation of kids who are trying to make it through.

Stanford hukuk okulundan ayrılan Jillia, Los Angeles’ın bilinmezliklerine kaçarak hayatında ne yapmak istediğini anlamak yolculuğuna çıkar. Üniversiteden bir erkek arkadaşının doğum gününde kendisini, bir dondurma kamyonunu sürerken bulur. Bölge sakinlerini ve acayip arkadaşları kovmaya, uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Los Angeles sokaklarında bir kamyon tepesinde geçirdiği tek bir gün Jillian’ı o tuhaf ve amaçsız şaşkınlığından kurtarıp, ona hayatın sırf kendisi istediği için asla durmayacağını öğretecektir...

Directed by Raymond Salvatore Harmon

Four friends to the discovery of the most fun and romantic of Europe: Barcelona, Paris, Amsterdam and finally Scotland. A road trip that will bring our protagonists to know each other better and to fall in love.

Before Bad Brains, the Sex Pistols or even the Ramones, there was Death. Formed in the early '70s by three teenage brothers from Detroit, Death is credited as being the first black punk band, and the Hackney brothers, David, Bobby, and Dannis, are now considered pioneers in their field. But it wasn’t until recently — when a dusty 1974 demo tape made its way out of Bobby’s attic nearly 30 years after Death’s heyday — that anyone outside a small group of punk enthusiasts had even heard of them.

Başarısız bir kürtaj girişiminden sonra doğduğunu öğrenen Hannah, hayatı ve yaşamının gizlerini çözmek için bir yolculuğa çıkar...

Aralarındaki bağ alkol sevgisine dayanan evli bir çiftin ilişkisi, kadın ayık kalmaya karar verince, zor bir sınavdan geçmek zorunda kalır...

Bir futbol fanatiği olan Eric postacıdır. Orta yaş krizi geçiriyor ve hayatı da her geçen gün daha kötü gidiyordur. Fakat bir gün oğlunun bir hapını içmesiyle efsane Eric Cantona sanrısına kavuşur. Cantona artıkonun hayat koçudur.

Dony'nin daha gençliğinin baharında bir oğlu olmuştur. Oğlu Todd'u 18. yaş gününe kadar yalnız başına büyütmüştür. Todd ile babası daha sonra uzun yıllar görüşmezler. Ancak, davet etmediği babası düğününün arefesinde aniden ortaya çıkınca Todd'un dünyası alt üst olacaktır. Oğluyla ilişkisini yeniden canlandırmaya çalışan Donny kötü bir baba oluşunun sonuçlarıyla uğraşmak zorunda kalır...

Babası Sam gibi ses sanatçısı olan Carol, kariyerinde ilerlemek adına Don LaFontaine'in yerini doldurmak için yapılan seçmelerde şansını denemek istemektedir; fakat ortada büyük birkaç sorun vardır. Öncelikle LaFontaine'in harika sesinin doldurulamaz oluşu bir yana stüdyolar fragmanlarda kadın sesini tercih etmemektedir. Ayrıca, seçmelere katılan üç kişiden biri de LaFontaine kadar tanınan babasıdır. Buna rağmen hayata karşı olumlu tavrından bir kere bile vazgeçmeyen Carol, hem kariyer hem de aşk hayatında hiç beklemediği sürprizlere doğru yelken açacaktır.

Desiree ile yaşadığı ayrılık sonrası umutsuzluğundan kurtulamayan Zia bileklerini keserek intihar eder ve kendini sadece intihar eden insanların olduğu büyük çöllerle kaplı, sağda solda eski lastiklerin ve yanmış kanepelerin görüldüğü bir öteki dünyada bulur. Tesadüf eseri, Desiree'nin de onun intiharından birkaç ay sonra intihar ettiğini ve şu an kendisini aramakta olduğunu öğrenir ve Desiree'yi aramaya başlar. Eugene (kendisi elektrik ile öldüren bir Rus rockçı) ile birlikte Desiree'yi aramak üzere arabayla yola çıkarlar, bulundukları yerin sorumlularını aramakta olan ve yanlışlıkla bu yere alındığına inanan otostopçu Mikal'ı arabalarına alırlar. Kısa zamanda kendilerini Kneller'in kampında bulurlar, burada yaşanan küçük mucizelerin sayısı giderek artmaktadır. Mucizeler yaratan bir kral hakkında söylentiler duyarlar. Zia Desiree'yi bulabilecek midir? Peki ya bulduktan sonra ne olacak? Ölümün olduğu yerde umut da vardır.

Kurnaz ve Samimi, Komik ve Akıcı. Tipik bir tembel olan Jeff hayatın anlamını bulmak üzere çıktığı yolda tam aydınlanmak üzereyken aile problemleri yüzünden tökezler ve bu defa da bu problemlere bir yanıt aramaya başlar. Bu yolun onu nereye götüreceği hakkında bir fikri yoktur ancak oraya gittiğinde aradığı soruların cevaplarını bulacağına da emindir.

Yakışıklı çapkın Nicky Ferrante ile caz şarkıcısı Terry, Avrupa'dan New York'a giderken yolda tanışırlar ve 6 ay sonra Empire State Binası'nın çatısında buluşmak üzere sözleşirler.

Addison (Eric Bana) ile kız kardeşi Lisa (Olivia Wilde) yanlış giden bir kumarhane soygunundan kaçmaktadır. Aralarından biri ve bir polis bir araba kazası sonucu ölünce, ayrılır ve çok kötü koşulllar altında Kanada sınırına varmaya çalışırlar. Addison ülkeyi geçerken kargaşa yaratırken, Liza eski boksör Jay (Charlie Hunnam) tarafından annesi (Sissy Spacek) ve emekli şerif babasıyla (Kris Kristofferson)Şükran Günü’nü geçirmeye zorlanır. İşte kardeşler bu şekilde aile bağlarının sınırlarını zorlayan heyecan verici bir durum içinde tekrar bir araya gelirler...

Zorluklar içinde Meksika’dan Amerika sınırına kadar gelebilmeyi başarmış kalabalık bir mülteci konvoyu, arabalarının bozulması ile sınırı yürüyerek geçmek zorunda kalmıştır. Doğanın vahşi koşulları ve korktukları Amerikan sınır polisinden daha büyük bir bela ise bu uzun yürüyüşte kapılarındadır. Sınır devriye görevlilerine güvenmeyen ve işleri kendi halletmeye karar vermiş, elinde tüfeği ve köpeği ile bekleyen Sam. Adeta ava çıkmış bir avcı gibi tüm göçmenleri teker teker öldürmeye başlar. Psikopat insan avcısı Sam ve mültecilerden hayatta kalan son iki kişi olan Adela ve Moisses’in tamamı açık havada geçen ancak izleyene klostrofobik bir gerilim sunan nefes kesen bu kovalamacası solukları kesiyor.

Cambridge Üniversitesi'nde edebiyat profesörlüğü yapan ve tutkulu, hırslı ve başarılı bir adam olan Richard Haig, Gündüzleri üniversitedeki görevini yerine getiren, geceleri ise kendine has fantezilerinin peşinden koşan Haig'in bu yaşamı da değişmek üzeredir. Hayatının aşkını güzeller güzeli bir kadında bulur. 21 yaşındaki öğrencisi Kate'in üvey kardeşi olan Olivia adındaki bu kadınla yaşadığı ilişki; olayları karmakarışık bir hale getirecek ve Richard'ı yaşadığı hayatı sorgulamaya itecektir... Çünkü Haig, Kate ile evlenmek üzeredir fakat Olivia'ya sırılsıklam aşık olmuştur. Jessica Alba, Salma Hayek ve Pierce Brosnan'ın başlıca rolleri paylaştığı filmin kamera arkasında ise genç yönetmen Tom Vaughan üstleniyor. İki Aşk Arasında, yılın en iddialı romantik komedilerinden biri olarak lanse ediliyor.

Başarılı bir psikiatristin kızı kaçırılır. Kaçıranlarla bağlantı kurduğunda, imkansıza yakın bir talepleri olduğunu anlar psikiatrist: Gizli bir kodu bilen katatonik bir genç kadın vardır. Psikiatristten istenen, bir anlamda onun zihnine girerek, hatırlayamadığı bu şifreyi ona hatırlatmasıdır. Kızını kurtarmak için mesleki becerisini devreye sokan psikiatrist rolündeki Michael Douglas'ın oyun gücüyle dikkat çeken, gerilimli bir yapım...