Once known for his intellectual prowess, a retired professor (Anupam Kher) begins experiencing memory gaps and periods of forgetfulness. But while he tries to laugh it off, it soon becomes clear that the symptoms are a sign of a more serious illness, prompting his grown daughter (Urmila Matondkar) to move in as his caretaker. Meanwhile, as his mind regresses, he recalls a traumatic childhood memory involving the death of Mahatma Gandhi.

Sounds as witnesses. They blurr into memories, half-dreams, it is undecided if they are real or not. A fluctuation between imagination and reality.

A man is painting a landscape. A woman is holding two cups. What can go wrong? A nightmare in pink.

"Maine-Ocean" is the name of a train that rides from Paris to Saint-Nazaire (near the ocean). In that train, Dejanira, a Brazilian, has a brush with the two ticket inspectors. Mimi, another traveler and also a lawyer, helps her. The four of them will meet together later and live a few shifted adventures with a strange-speaking sailor (Mimi's client).

In late 19th century Tokyo, Kikunosuke Onoue, the adopted son of a legendary actor, himself an actor specializing in female roles, discovers that he is only praised for his acting due to his status as his father's heir. Devastated by this, he turns to Otoku, a servant of his family, for comfort, and they fall in love. Kikunosuke becomes determined to leave home and develop as an actor on his own merits, and Otoku faithfully follows him.

Bu hikaye size her biri kendi yaşam planları olan üç karakterden bahsedecek. Üçü de karakter olarak birbirine benzemiyor ve yolları yavaş yavaş ayrılmaya başlıyor. Samir adında genç bir adam, hayattaki asıl şeyin zengin ve başarılı bir insan olmak olduğuna inanıyor. İş dünyasında belirli zirvelere ulaşmayı başardı ve ailesine iyi para sağlamaya başladı. Samir karısının işe gitmesine karşı çıkar. Evde kalan karısının Akash ile buluşacağı talihsiz iş gezisinden sonra hayatında çok şey değişecek. Bilgiç Samir sadece işte değil, özel hayatında da işleri halledebilecek mi?

With input from actor and writer Jan Hlobil, director and cinematographer Rene Smaal presents a film in the true surrealist tradition, in the sense that only 'found' elements were used, and that it defies interpretation based on ordinary cause-and-effect time sequence.

With the Gyaos re-emerging, Gamera's ties to humanity have been severed with his bond to Asagi broken. Nagamine and Asagi investigate while an orphaned girl named Ayana discovers a new creature she names Iris. Nagamine and Asagi must reach Ayana before she takes her revenge on Gamera, who she blames for the death of her family.

10 yüzyılda Leprikon kendine eş olarak genç bir kadın seçmiştir. İşler yolunda gitmez ve Leprikon bu genç kız ile evlenemez. Aradan 1000 yıl geçer. Leprikon bu sefer Hollywood'dadır. Leprikon yine biri ile evlenmek ister. Kendine genç ve güzel Bridget'i seçer. Ama Bridget, Leprikon ile evlenmek istemez. Çünkü Leprikon insan değil bir cüce bir yaratıktır. Ayırca Birdget'in Cody adında sevgilisi vardır. Bridget Leprikon'un kendisi ile evlenmesine engel olmak için erkek arkadaşı Cody ile birlikte Leprikon'a karşı ölümcül bir mücadele verecektir.

The epic tale of the development of the American West from the 1830s through the Civil War to the end of the century, as seen through the eyes of one pioneer family.

In the winter of 1944, the Allied Armies stand ready to invade Germany at the coming of a New Year. To prevent it, Hitler orders an all-out offensive to re-take French territory and capture the major port city of Antwerp.

This five part epic war drama gives a dramatized detailed account of Soviet Union's war against Nazi Germany during world war two. Each of the five parts represents a separate major eastern front campaign.

Marianne ve Johan'ın on yıllık evliliklerini masaya yatıran film, çiftin ayrılıklarını, evlilik dışı ilişkilerini, barışıp yeniden ayrılmalarını ve en nihayetinde de boşanmalarını konu ediyor. Boşandıktan sonra bile birbirinden kopamayan Marianne ve Johan çiftinin her görüşmeleri ayrı bir kavgayla sonuçlansa da birbirlerine olan sevgileri şartlar ne olursa olsun galip geliyor. Film evlilik hayatıyla ilgili çok önemli kelamlar ederken aynı zamanda izleyiciyi psikolojik olarak Marianne ve Johan'ın ilişkisine hapsediyor. Başta Woody Allen olmak üzere birçok yönetmeni etkileyen Bergman'ın bu filmi aynı zamanda en iyi yabancı film dalında altın küre sahibi.

Django is on the trail of some renegade outlaws who raped and killed his wife. En route, he rescues a horse thief from an impromptu hanging. He discovers the man knows who committed the murder. The men team up and head west for revenge.

Maud'la Bir Gece, dini bütün bir Katolik olan Jean-Louis ve güzel, entelektüel, rahat kadın Maud ile Marksist arkadaşları Vidal arasındaki açık, etkili, nükteli, tam Rohmervari ilişkinin öyküsünü ele alır. Bu üç kişiden hiçbiri göründüğü gibi değildir; aralarında tümüyle dürüst davranan tek isim, önüne gelenle yatağa giren Maud'dur * Sade bir anlatım, çarpıcı bir son * Kadın-erkek ilişkilerinin 'üçüncü kişisi din' bakış açısıyla çekilen "Ma nuit chez Maud", Rohmer'in başyapıtı olarak biliniyor. Bu filminde de yine bir aşk "üçgeni" denilebilecek bir ilişki üzerinden hristiyan ahlakını odağına almış. İyi de yapmış.

Tabu, tüm sessiz film yönetmenleri arasında belki de en büyüğü olan F.W. Murnau’nun son filmidir. Murnau’nun büyüklüğü stüdyo hilelerindeki başarısının yanı sıra Tabudaki gibi belgesel doğalcılığından kaynaklanıyordu. Bu çok yönlülük Almanya’da ve ABD’de çektiği filmler arasında köprü kurar. Doğal mekanlarda çekilen ve kesinlikle ne Almanca ne de İngilizce konuşulan Tabu, bu iki yeteneğin farklı yüzlerini sergiler. "Cennet" ve "Kayıp Cennet" şeklinde adlandırılan iki "bölüm"den oluşan basit senaryo, erotik bir aşk hikayesini konu alır. Genç bir kadın, köyün yaşlısı (Murnau’nun en ürkütücü kıyamet habercilerinden biridir) tarafından yeni ölen kutsal bakirenin yerine geçmek üzere seçilince cinsel tabu haline gelir. "Uygarlığın" (özellikle de paranın) ada sakinlerinin masum hazcılığı üzerindeki yozlaştırıcı gücü de yan tema olarak işlenir.

A small town in Spain, October 1955. Isabel, a 35-year-old dreamer who feels like a failure because she is not married yet, becomes the new target of a group of soulless pranksters.

Genç Paul, ordudan yeni terhis olmuştur ve sivil hayata alışmakta zorlanır. Paul’ün kız arkadaşı kendisine bir pop şarkıcısı olarak kariyer inşa ederken, o hızla değişen kültüre ayak uyduramaz. Hem sosyal hem de siyasi açıdan kendini yabancı hisseder.

Oedipus bilmeden babasını öldürüp annesiyle evlenir. Gerçek ortaya çıktığında Oedipus kendi gözlerini çıkarır ve kızı Antigone tarafından bulunana kadar, kör bir dilenci olarak sokaklarda dolanır.

Puslu Manzaralar ; bir yolculuk filmi. Film, iki çocuğun Almanya’da yaşadığını düşündükleri babalarını bulmak için çıktıkları yolculuğu anlatıyor. Yolculuk boyunca karşılaşacakları pek çok zorluk onları, babalarına ulaşmak için harcadıkları çabadan uzaklaştırmayacak. Bu yol ikisinin de çocukluktan yetişkinliğe geçiş yolculuğu olacak aynı zamanda.