Manchester, 1975. Khan ailesinin oğlu Sajid artık bir ergendir. Okulda sürekli rahatsız edilmekte, evde de babasının muhafazakâr baskısı altında ezilmektedir; ergenlik krizinin tam ortasındadır. Babası George, Sajid’i iyi bir Müslüman ve iyi bir oğul haline getirmek için Pakistan’a, otuz yıl önce terk ettiği ilk karısının yanına göndermeye karar verir. Ama çok geçmeden Ella Khan (2 numaralı Bayan Khan) İngiltere’deki Salford kasabasından çıkıp oğlanın peşinden giderek geçmişten gelen bu karmaşayı düzeltmeye çalışır.

On a grey day, a woman sits alone on a beach and calmly watches the birds. As she sits, she is joined by various people who make up the tapestry of her life, in a film about the fragile, fallible and human stories that compose our memories.

A prep-school student accidentally films the drug-related deaths of two classmates, then is asked to put together a memorial video.

Little Voice, babasının ölümünün ardından neredeyse bütün dünyaya sırt çevirir;tek yaptığı şey babasının koleksiyonundaki Shirley Bassey, Judy Garland gibi sanatçıların şarkılarını dinlemek ve geceleri bu dinlediği şarkıları söylemektir. Annesinin yetenek avcısı erkek arkadaşı sesini duyar. L.V.'nin bir gece kulübünde söylemesini sağlar.

Paris sokaklarında yaşayan evsiz Boudu, Seine Nehri’ne atlayıp hayatına son vermek isterken varlıklı bir adam tarafından kurtarılır. Boudu, onu kurtaran Bay Lestingois’nın hayatına dahil olur, adamın evine kadar girer. Lestingois ailesinin, onun tüm haneyi birbirine katabileceğinden haberi yoktur.

Music is an integral part of most films, adding emotion and nuance while often remaining invisible to audiences. Matt Schrader shines a spotlight on the overlooked craft of film composing, gathering many of the art form’s most influential practitioners, from Hans Zimmer and Danny Elfman to Quincy Jones and Randy Newman, to uncover their creative process. Tracing key developments in the evolution of music in film, and exploring some of cinema’s most iconic soundtracks, 'Score' is an aural valentine for film lovers.

South Central’ın sokaklarında yetişmiş zeki bir genç adam, bir parça çalınan parayı almak için bembeyaz bir USC cemiyetini sıkıştırmak zorunda kalır…

Almanya yapımı bilimkurgu türünde bir film çalışkanların gittiği yüksek performanslılar kampına gitmeyi hakeden Zach genelde tek başına hareket eden birisidir. Kampın yakınlarında bulunan ormanlık alanda tek başına yaşayan ve hayatını hırsızlıkla geçiren Ewa'dan hoşlanan zach ona yakın davranmaya çalışırken günlüğünün kaybolduğunu farkedecek ve onu aramaya koyulurken bir kişinin öldürüldüğü haberini alacaktır ve ortalık bu cinayet sonrası karışacaktır.

A young man upsets his Punjabi family when he falls in love with an Irish schoolteacher.

Film, Aisha Chaudhary ve ailesinin hikayesine dayanıyor. Kız ciddi bir hastalıkla doğdu ve 19 yıl yaşadı, bir kitap yazmayı ve motivasyonel konuşmacı olmayı başardı. Filmin ana teması, Aisha'nın yaşamı boyunca ve ölümünden sonra ebeveynlerinin ilişkisiydi.

1947 yılında Neruda siyasete atılmış ve senatör seçilmiştir. Karısı ile beraber parıltılı bir hayat yaşamaktayken hükümet tarafından ‘hain’ ilan edilince bir gecede kaçak durumuna düşer. Dostlarının tavsiyesiyle ve gizli bir operasyonla gönüllü bir sürgüne yollanır. Acar polis dedektifi Oscar ise, hükümet tarafından dünyaca ünlü şairin peşine düşüp onu yakalamakla görevlendirilir. Çok geçmeden Oscar, Neruda’yı takıntı haline getirecektir.

Los Angeles Rams takımı oyun kurucusu Joe Pendleton geçirdiği bir trafik kazası sonucu cennete çağırılır. Pendleton'un bedeni cenaze sırasında yakılmıştır. Henüz ölmeye hazır olmayan Pendleton dünyaya cinayete kurban giden şirket sahibi yaşlı bir milyonerin vücüdunda geri gönderilir. Hayatı alt üst olan sporcu tüm bunlarla başetmeye çalışırken bir yandan da genç bir İngiliz kadına aşık olur.

Greenleaf kasabasında edebiyat öğretmenliği yapan Howard Brackett herkes tarafından çok sevilmektedir. Öğrenciler tarafından en tutulan öğretmen olan Howard hakkında bir dedikodu yayılmaya başlar. Söylentilere göre Howard eşcinseldir. Dedikoduların yayılmasıyla birlikte düğün hazırlığı yapan Howard hayli zor duruma düşer.

Yönetmenliğini ve senaristliğini Michael Showalter'ın üstlendiği Hello My Name Is Doris'in başrollerinde Oscar ödüllü oyuncu Sally Field, Max Greenfield, Beth Behrs, Wendi McLendon-Covey, Tyne Daly yer alıyor. Kendisinden yaşça küçük iş arkadaşına aşık olan Doris'in yaşadıklarının konu edildiği filmde SXSW Festivali'nde Seyirci Ödülü kazandı.

Üç nesildir gardiyanlık yapan ve idam mahkumlarının infazında efsaneleşmiş bir aile... 11 yıldır ölümü bekleye bir suçlu... Ve 11 yıldır her gün onunla birlikte ölen karısı ve oğlu... İdama mahkum olan Lawrence Musgrove, karısı Leticia (Hale Berry) ve oğlu tarafından son kez ziyaret edilir. Mahkum'un infaz hazırlıkları ile ilgilenen ölüm mangasının başı, Hank (Bill Bob Thornton) ile ekibe yeni katılan oğlu Sonny (Heath Ledger) arasında mahkumun "son yürüyüşü" sırasında, Sonny'nin yaptığı işi sorgulayıp bir bunalım geçirmesi yüzünden, büyük bir tartışma çıkar. Tartışmanın sonu bir felaketle sonuçlanır ve Sonny intihar eder. Tüm dünyası bir anda altüst olan Hank, her şeyi geride bırakıp görevinden istifa eder. Kocasının ölümünün ardından Leticia, Hank'ın devamlı gittiği kafeteryada garsonluk yapmaya başlar ve hayatın sillesini yemiş bu iki insanın yolları tuhaf bir şekilde kesişir...

Covers, Los Angeles’ın şaşalı müzik endüstrisinin içinde yaşanan bir aşk hikayesini konu ediyor. Filmde, kendi kariyerini başlatmaya çalışırken bir yandan da efsanevi bir şarkıcının asistanı olarak çalışan bir kadının hayatına odaklanılıyor.

Film efsane Beatles grubunun efsane ismi John Lennon'ın hayatının sadece gençlik dönemini konu alıyor. Teyzesi ile büyüyen Lennon annesi ve babasıyla ilgili gerçekleri öğrenir ve olaylar gelişir.Hayatındaki sorunlardan bir nebze olsun uzaklaşmak için en çok merak sardığı şeye yani müziğe kendisini verir.Paul McCartney ile nasıl tanıştığını,o dönemdeki kurdukları gruplarını göreceksiniz. Filmin, Lennon'ın üvey kardeşi Julia Baird'in kitabına dayanan senaryosu, Control'ün senaristi Matt Greenhalgh tarafından yazıldığını belirtelim.

Prof. Higgins, yağmurlu bir gecede, Londra Covent Garden'daki operadan çıkan kalabalığın arasında çiçek satan, ağzı bozuk Eliza Doolittle'a rastlar. Hırçın ve kaba davranışlarıyla etrafa sataşmaktan kendini alamayan muzip genç kız, sadece argo değil, üstelik berbat bir aksanla da konuşmaktadır. Higgins, kendisi gibi bir dil bilimci olan dostu Albay Pickering ile bir bahse girer: Eliza üstüne para alarak profesörün evinde kalacak ve diksiyon kursları alacaktır. Higgins, genç kızı tamamen yola getireceğine ve Eliza'nın bir süre sonra gerçek bir hanımefendiden ayırt edilemeyeceğini iddia etmektedir. Bernard Shaw'ın 1912 tarihli oyunu Pygmalion'dan uyarlanan ve Broadway'de 1956-62 yılları arasında büyük sükse yapan My Fair Lady'nin başarısı, sahne müzikalini uyarlayan Alan Jay Lerner'in film yönetmeni George Cukor'la işbirliğini doğurdu. Eliza rolünün kariyerinin zirvesindeki Audrey Hepburn'e verilmesiyle de sinema tarihinin zafer anlarından biri tescillenmiş oldu.

A tale of an inner city drug dealer who turns away from crime to pursue his passion, rap music.

Bir trende karşılaşıp birbirlerinin babası ile karısını öldürmeyi düşünen iki kişinin hikâyesi, on yıldır ABD'de olan İngiliz Alfred Hitchcock'un ilgisini çekti. Yönetmen, her zamanki gibi, fiyatı düşürmek için adını vermeden kitabın film haklarını 7 bin 500 dolara aldı. Hikâye malum: Zengin psikopat Bruno (Robert Walker), tenis yıldızı Guy'a (Farley Granger), onun karısı ile kendisinin babasını öldürme işini değiş-tokuş etmelerini teklif eder. Derken fikrini uygulamaya koyar ve Guy'dan karşılığını bekler...