During the 1982 Cannes Film Festival, Wenders asks a number of global film directors to, one at a time, go into a hotel room, turn on the camera and answer a simple question: "What is the future of cinema?"

In a town not so far away and a time not so long ago, baby Rose was left on the porch of Greenwoods Orphanage, where Mrs. Hartley and the children under her tender care become her family. But when tragedy strikes, Rose loses the only home she has ever known and she is abruptly shipped to Irongates—a place that seems as cold and cruel as her previous home was kind. Strict headmaster Mr. Crampton immediately seems to dislike Rose and makes sure she and the other children are punished for any minor infraction of his rules. Rose soon makes friends with Emily, but in spite of her gentle and forgiving nature, some of the children will take any chance they can to get her into trouble. When she learns that every Christmas Mr. Crampton’s generous brother gives an orange to each child, Rose waits in eager anticipation.

The subject of the film was the Hauka movement. The Hauka movement consisted of mimicry and dancing to become possessed by French Colonial administrators. The participants performed the same elaborate military ceremonies of their colonial occupiers, but in more of a trance than true recreation.

We do not know when and how we will die. Death Row inmates do. Werner Herzog embarks on a dialogue with Death Row inmates, asks questions about life and death and looks deep into these individuals, their stories, their crimes.

Helvetica is a feature-length independent film about typography, graphic design and global visual culture. It looks at the proliferation of one typeface (which will celebrate its 50th birthday in 2007) as part of a larger conversation about the way type affects our lives. The film is an exploration of urban spaces in major cities and the type that inhabits them, and a fluid discussion with renowned designers about their work, the creative process, and the choices and aesthetics behind their use of type.

Antarktika: Buz Üzerinde Bir Yıl, yeryüzünün en acımasız yerinde uzun süren karanlık aylar boyunca, dünyanın geri kalanından izole kışlar da dahil olmak üzre bu kıtada tam bir yıl yaşamda insanın başına neler gelebileceğine tanıklık etmenizi sağlayacak görsel açıdan etkileyici bir belgesel-film. Anthony Powell, Antarktika'da yıllardır eşiyle beraber çalışmalarını yürütmekteydi. 10 yıllık çekimlerin ardından belgeseli tamamlamış durumda. Yapım, Amerika ve Yeni Zelenda'da şaşalı bir şekilde gösterime girdikten sonra dünya üzerindeki bir çok festivalde gösterildi ve ödüller kazandı.

I AM is an utterly engaging and entertaining non-fiction film that poses two practical and provocative questions: what’s wrong with our world, and what can we do to make it better? The filmmaker behind the inquiry is Tom Shadyac, one of Hollywood’s leading comedy practitioners and the creative force behind such blockbusters as “Ace Ventura,” “Liar Liar,” “The Nutty Professor,” and “Bruce Almighty.” However, in I AM, Shadyac steps in front of the camera to recount what happened to him after a cycling accident left him incapacitated, possibly for good. Though he ultimately recovered, he emerged with a new sense of purpose, determined to share his own awakening to his prior life of excess and greed, and to investigate how he as an individual, and we as a race, could improve the way we live and walk in the world.

Werner Herzog's exploration of the Internet and the connected world.

Haikyuu isimli animasyon dizisinin yeniden uyarlama filmidir.

A film that describes the love-hate relationship between Werner Herzog and Klaus Kinski, the deep trust between the director and the actor, and their independently and simultaneously hatched plans to murder one another.

Afganistan'da görevlendirilen Danimarkalı birlik komutanı Claus M. Pedersen (Pilou Asbæk) geride babalarını özleyen 3 çocuk ve kocası savaştayken günlük işlerini yapmaya çalışan karısı Maria'yı (Tuva Novotny) bırakmıştır. Rutin bir görev sırasında askerleri ağır ateş altına kalır ve Claus onları kurtarabilmek adına -kendisi ve onu bekleyen ailesi adına ağır sonuçları olsa da- bir karar vermek zorundadır.Danimarka yapımı bir film...

Canı sıkılan genç bir adam, eski sevgilisiyle buluşur. Kadın aradan geçen yıllarda değişmiştir. Tek başına çocuğunu büyütürken bir yandan da kabare dansçılığı yapar. Genç adam kısa sürede yeniden ona âşık olur.

Tokyo'da yaşayan yalnız bir kadın olan Kumiko, seyrettiği bir filmde gördüğü gömülüp kaybolmuş paranın gerçekten varolduğuna inanmıştır. Acemice çizilmiş bir harita ve amatörce hazırlıklarıyla çıktığı yolculuk, onun Tokyo'dan çıkıp Minnesota'nın el değmemiş doğasına kadar gitmesine neden olacaktır.

Kaliforniya’da zengin bir ev kadını olan Carol White’ın (Julianna Moore) bu hayatta hiç bir eksiği yoktur. Parası da vardır, onu seven bir kocası da, güzel bir evi de… Son derece “güvenli” bir hayat yaşamaktadır kendisi. Bir gün, Carol’un burnuna, nerden geldiğini çözemediği kokular gelmeye başlar. Ardından, Carol’un bu güvenli hayatının surları, başağrıları ile tehtid edilmeye başlar. Bu başağrıları gittikçe kriz nöbetlerine dönüşür. Carol durup durduk yerde ağlamaya başlar, histeri nöbetlerine girer ve bayılmalar başlar.. Doktorlar Carol’un bu duruma bir çare veya sebep bulamaz…

Genç, yakışıklı ,başarılı ve zengin bir iş adamı olan Thomas Crown kimliğini saklı tutarak topladığı çete elemanları ile bir banka soygunu planlar.Pürüzsüz olarak sonuçlanan soygundan sonra kendisini hiç görmemiş olan elemanların paylarını ödeyip savan Crown parayı da bir İsviçre bankasına yatırır ve sigorta şirketinin ödeme yapmasını beklemeye başlar.Olayı soruşturan sigorta müfettişi Vicky Anderson 'a kurt dedektif Eddy Malone de yardımcı olmaktadır.

Eski yunus eğitmeni Ric O’Barry, yunusların, insan esaretinden kurtarılması gerektiğini anlayınca, yunusların ve balinaların kıyılarında yüzdüğü Taiji köyüne geldi. Dikenli teller ve yasak tabelalarıyla çevrili körfezde karanlık bir gerçek yatıyordu. Burada milyon dolarlık yunus eğlencesi endüstrisi ve yunus eti pazarı vardı. Taijili balıkçılar gecenin karanlığında görülmemiş bir av gerçekleştiriyorlardı.

Sıra dışı, eksantrik yönetmen Werner Herzog'un filmi Kötü Polis'te Nicholas Cage, McDonagh adında başına buyruk bir dedektifi canlandırıyor. McDonagh, kumar ve uyuşturucu alışkanlıklarıyla baş etmeye çalışırken Senegalli göçmen bir ailenin öldürülmesini araştırmaktadır. Hayatı, bir fahişeye âşık olmasıyla iyice karmaşıklaşır. Katrina sonrası New Orleans'ta arzuları, dürtüleri, vicdanlarıyla baş başa, hazin ve delice komik bir hayatın derinliklerine doğru birlikte yol alırlar.

Usta yönetmen Werner Herzog son filminde, amatör boz ayı uzmanı ve vahşi doğa eylemcisi Timothy Treadwell’in yaşamını ve ölümünün ardındaki gerçekleri gözler önüne seriyor. Treadwell, Alaska’daki bir Ulusal Park’ta, ayılar arasında silahsız olarak on üç yaz boyunca yaşadı ve deneyimlerini filme çekti.Ekim 2003’te, Treadwell’in ve kız arkadaşının bir boz ayı tarafından parçalanıp yenmiş cesetleri bulundu. Herzog’un hayvanlara duygusal açıdan yaklaşmayan bu alışılmadık belgeselinde Treadwell’in kendi belgesel filminden parçalar da kullanılarak doğa ve insan arasındaki hassas ilişkinin sınırları sorgulanıyor.

Los Angeles'in aşağı mahallelerinden birinde bulunan eski bir kilisede bir takım garip olaylar gerçekleşmektedir. Kilisenin rahibi, Profesör Birack'tan ve ekibinden yardım ister. Kilisenin bodrumunda çok garip bir şey bulurlar. Antik bir muhafazanın içinde saklanan ve kendi etrafında dönmekte olan yeşil bir sıvı. Şeytan yeryüzüne geri mi gelecektir?...

1560 yılında, efsanevi altın ülkesi El Dorado’yu bulmak amacıyla İspanyol “kâşif”ler And dağlarını aşmaktadırlar. Aralarında komutan yardımcısı Don Lope de Aguirre’nin de bulunduğu bir keşif kolu Don Pedro de Ursua başkanlığında yola çıkar. Yerli kölelerin kılavuzluğunda, önce dağlarda ardından haritalarda gösterilmemiş bir nehirde, sallarla sürdürülen yolculuk büyük kayıplara yol açar. Yiyecekleri, salları, mühimatları ve adamları telef olur; artık görünürde nehir ve bataklıktan başka fethedilecek bir şey kalmamıştır. Askerler görünmeyen ellerin attığı ok ve mızraklara hedef olmaktadır. Ursua keşfe son vererek kampa geri dönmeye karar verir. Aguirre ise nehri takip ederek zafere doğru yürümeleri gerektiğini savunur. Ursua yardımcısının zincire vurulmasını emredince Aguirre ve yandaşları isyan ederler. Aguirre komutayı ele aldığında, kimse ona karşı çıkmaya cesaret edemez.