Jacek climbs into the taxi driven by Waldemar, tells him to drive to a remote location, then brutally strangles him, seemingly without motive.

Once again billed as Montgomery Wood, Giuliano Gemma plays a civil war soldier who returns to his family land to find his family decimated, his property taken over by a family of Mexican bandits and his fiancee about to marry the Mexican gangster behind all this. Bent on revenge, he goes undercover disguised as a Mexican and discovers he has a daughter!

The Tooth Fairy is back. 15 years after the events of the first movie, Corey, now grown up but mentally scarred has gone to a class reunion. However, the Tooth Fairy is back, and this time - You better have flossed properly.

Chow returns to play Ko Chun, a skilled gambler who now lives in retirement in France. Wu Xingguo plays an evil gangster who forces Ko out of retirement by killing his pregnant wife. Ko is forced to team up with a variety of other people to win out in the end. Wu Chien-lien plays Chow's romantic interest, Chingmy Yau plays a Taiwanese femme fatale, and Tony Leung provides much of the laughs.

Cesira Roma’da yaşayan güzel ve başarılı, bir bakkal sahibidir. İkinci Dünya Savaşı şiddetlenmektedir ve günlük bombalamaların ortasında 13 yaşındaki kızı Rosetta için korkmaktadır. Cesira, daha güvende olacaklarını düşünerek kızını da alarak doğduğu köye gider. Burada genç bir entelektüel olan Michele, Cesira’ya aşık olur. Bu sırada müttefikler ilerler, Cesira Roma’ya dönmeye karar verir ve sonunda savaşın dehşetiyle karşılaşır.

20. yüzyılın ilk yarısında İngiliz sömürgesi altındaki Hindistan'da geçen film, bağımsızlık mücadelesi için İngiliz yönetimine karşı "Pasif Direniş"i örgütleyen Mahatma Gandhi'nin hayatından bir kesit anlatıyor. En iyi biyografik çalışmalardan biri olarak kabul edilen Gandhi, 11 dalda aday olduğu Oscar ödüllerinden "en iyi film" ve "en iyi yönetmen" dahil tam 8 ödülle döndü. Gandhi rolünde sinema tarihinin en iyi performanslarından birine imza atan usta oyuncu Ben Kingsley'nin ise "en iyi erkek oyuncu" dalında heykelciğe uzanmasıysa pek zor olmadı. Cenaze sahnesinde yaklaşık 300.000 kişinin yer almasıyla da bir film sahnesinde yer alan en kalabalık insan sayısı rekorunu da elinde bulunduran film, çarpıcı sahneleriyle hafızalardan silinmeyecek bir yapıt. Hindistan bağımsızlık hareketinin lideri Gandhi'nin gerçek hayatından sinemaya aktarılan bu gerçekçi yapım, ülkemizde yıllarca yasaklanmış ve gösterime girememişti..

Father Maurice, a priest living in a residential college for priests in Rome, is called out one day to "exorcise" the devil from someone. The devil turns out to be in the form of a fun-loving man called Giuditta. What Father Maurice doesn't know is that this type of devil will turn his life around.

After the suspicious suicide of a fellow cop, tough homicide detective Dave Bannion takes the law into his own hands when he sets out to smash a vicious crime syndicate. Preserved by the Academy Film Archive in partnership with Sony Pictures Entertainment in 1997.

1971 yılında ilk defa seyirci karşısına çıkan Sabata Dönüyor filmi, Amerika Birleşik Devletleri’ne aittir. Vahşi Batı filmleri kategorisinde yer alan Sabata Dönüyor filminin yönetmen koltuğunda Gianfranco Parolini oturmaktadır. Sabata Dönüyor filminin baştol oyuncuları ise şu şekilde sıralanmaktadır; Lee Van Cleef , Reiner Schöne , Giampiero Albertini. Zalim bir adam, kasaba halkını yalanlarıyla kandırarak para toplamaktadır. Üstelik bunu yaparken de insanlara boş vaatlerde bulunmaktadır.

Birbirinden farklı üç karakter olan Zack, Jack ve Roberto, bir hapsihane hücresinde biraraya gelirler. Roberto'nun hiçbir şeyi kafasına takmayan sevimli halleri, ilk başlarda Zack ve Jack'in çok sinirine dokunsa da aynı hücrede kalmak zorunda olmalarından dolayı bu duruma katlanmak zorunda kalırlar. Hapisten kaçmayı kafalarına koyan ikiliye, Roberto yardım edebileceğini söyleyince üçü birden bir kaçma planı yaparlar * John Lurie, Tom Waits ve kendisine hayran kaldığım Roberto Benigni ile bir başka Jarmusch filmi. başlarda can sıkıntısı üzerine başka bir film gibi görünse de Benigni'nin aynı koğuşa düşmesiyle film biraz neşe bulur * Espiri ve çekişme dolu bir kaçış ve yol hikayesi olan film usta yönetmen Jim Jarmusch imzası taşıyor.

İdeal Güzelliğe Tutkun Bir Adamın Ünlü Hikayesi... Yurtdışına tek başına dinlenmek için tatile çıkmış bestekar Gustav Aschenbach (Dirk Bogarde) Venedik'tedir, tüm dünya onu içine kapalı, saygın, medeni bir insan olarak tanımaktadır. Fakat bir gün o ideal güzelliğin resmini görür - ve anında kendi sonunu getirecek bu gizli tutkuya kendisini bırakır. Dev filmci Luchino Visconti Thomas Mann'ın klasik romanı Death In Venice'i "güç ve güzellikten oluşan bir başyapıt"'a çeviriyor.Visconti'de, Aschenbach gibi tutku dolu, filmleri duyguyla kaplı, dönemsel detayları yansıtan ve düz görünen yüzeylerin altındaki derin duyguları araştıran bir yapıya sahip. Visconti'nin 1971 Cannes Film Festivali'nde özel ödül kazandığı sanatının zirvesinde olduğu çalışmasıdır. Gustav Mahler'in müzikleri ve Bogarde'ın unutulmaz performansı filmin şiirsel anlatımına büyük katkıda bulunuyor. Death In Venice'de, gerçek ustaların arasında olacaksınız.

Dumas romanından uyarlama olan yeni bölümde tüm Silahşör kahramanları şimdiden kırkını aşmış durumda. Darthaniyanin bir teğmen olarak ortadan kaybolur, Aramis sadece kadınlarla ilgilenir, dinle değil, Porthos çok zengindir, ama asla mutluluğu bulamamış ve Athos yavaş yavaş sefil bir ayyaş haline gelir.

Efsanevi Pembe Panter elması bir kraliyet müzesinden şüpheli bir şekilde çalınır. Baş Müfettiş olan Dreyfus, istemeyerek de olsa Clouseau'yu göreve çağırmak zorundadır. Soygunun akıllara düşen ilk şüphelisi, gününün en ünlü hırsızlarından biri olan Sör Charles Litton'dır. Ancak işin tuhaf yanı, Litton'ın bu hırsızlık meselesiyle hiçbir alakası yoktur. Clouseau, kendi dedektiflik yöntemlerini kullanarak bu meselenin gizemini çözmeye kararlıdır.

Maya is a quick-witted young woman who comes over the Mexican border without papers and makes her way to the LA home of her older sister Rosa. Rosa gets Maya a job as a janitor: a non-union janitorial service has the contract, the foul-mouthed supervisor can fire workers on a whim, and the service-workers' union has assigned organizer Sam Shapiro to bring its "justice for janitors" campaign to the building. Sam finds Maya a willing listener, she's also attracted to him. Rosa resists, she has an ailing husband to consider. The workers try for public support; management intimidates workers to divide and conquer. Rosa and Maya as well as workers and management may be set to collide.

Fifteen years after his father's experiments with matter transmission fail, Philippe Delambre and his uncle François attempt to create a matter transmission device on their own. However, their experiments have disastrous results, turning Philippe into a horrible half-man, half-fly creature.

A former alcoholic returns home after ten years in prison for the murder of her husband. As her recollection of the murder returns, things take a different turn.

Returning by train to the French port of Le Havre, Jacques Lantier, a tormented railwayman, meets by chance the impulsive stationmaster Roubard and Séverine, his wife.

Evli ve iki çocuk sahibi olan Emma ile Antonio, bir yıl önce ayrılmışlardır. Antonio, beraber yaşamış oldukları evde artık tek başına oturmaktadır. Emma ise, çocuklarını da alarak annesinin yanına yerleşmiştir. Bir akşam, Antonio’nun dairesinden silah sesleri duyulur. Komşular tarafından çağırılan polisler kapıyı kırarak daireye girmeye hazırlanırken; Mükemmel Bir Gün, o ana kadar geçen son 24 saati anlatır bizlere.

Bir grup çocuk, içinde çürüyen bir ceset bulunan varillerden birini keşfeder ve 2-4-5 Trioxin gazını havaya salarak ölülerin bir kez daha mezardan çıkıp beyin aramasına neden olur.

Aynı zamanda başarılı bir ressam ve heykeltraş olan ve 1996 yılında çektiği ilk filmi "Basquiat"la pek çok festivalde ödül kazanan Julian Schnabel'ın Kübalı şair ve yazar Reinaldo Arenas'ın otobiyografik romanına dayanarak çektiği "Karanlıktan Önce", yazarın yaşamını Küba'daki çocukluk yıllarından New York City'deki ölümüne dek geniş bir perspektiften ele alıyor. Arenas babasının annesini terk etmesinden dolayı Küba'da çiftçilik yapan büyükannesi ve büyükbabası tarafından baskı altında yetiştirilir. Küba'da devrim sırasında hem yazar olması hem de eşcinselliği nedeniyle isyancı olarak mimlenir, basit bir sebepten dolayı hapse atılır ve işkence görür. Bütün bu olumsuz koşullara rağmen yazmaya devam eder. Hapishanede diğer mahkumların mektuplarını yazarken gizlice kendi romanını da yazar ve el altından ülke dışına kaçırtarak bastırır. 1980'de ise sınır dışı edilerek Amerika'ya gider.