Aharon has devoted his life to raising his son Uri. They live together in a gentle routine, away from the real world. But Uri is autistic, and now as a young adult it might be time for him to live in a specialized home. While on their way to the institution, Aharon decides to run away with his son and hits the road, knowing that Uri is not ready for this separation. Or is it, in fact, his father who is not ready?

Julie finally gets an interview for a job where she can raise her children better only to run into a national transit strike.

Jan ve Eva Rosenberg, isimsiz bir Avrupa ülkesinde yaşarken, iç savaş çıkması sonucu çareyi bir adaya inzivaya çekilmekte bulurlar. Klasik müzik eğitimi almış, keman çalarak mütevazi bir hayat süren Rosenberg'lerin hayatı, asker dolu bir uçağın yaşadıkları adaya düşmesi sonucu alt üst olur. Her iki tarafan askerlerin adayı bir savaş alanına çevirmesiyle, hayatlarını tehdit altında gören genç çift, başka bir yere kaçmaya karar verirler. Ancak yakalanarak isyancı askerlere yardım ve yataklık etmekle suçlanırlar. Çiftin eski bir dostu olan Albay Jacobi, adayı savunan ordunun başındadır ve onlara yardım edecektir. Tabii eğer sadece... Eva onunla yatmayı kabul ederse!

Ormanda bulunan bir gözetleme kulesinde bekçilik yapan bir adam, kıyamet sonrası bir yaşam süren iki hayatta kalanla karşılaşır. Çocuk ve babasının kendi dinleri ve doğayla gizemli bir ilişkisi var gibi gözükmektedir. Onların pek çok şüpheli yönü vardır ancak bir gece kulübe garip, insan sonrası varlıkların saldırısına uğradığında bekçi, bu vahşi doğada daha büyük bir tehdit olduğunu öğrenir.

Christin ve Antoine ‘nın evliliklerine Antoine’nın çiçekçi dükkanının işlerini kötü gitmesi ciddi darbe vurur. Antoine iş bulmak için bir Amerikan şirketine başvuru yapar ve ne olduysa ondan sonra olur. Christine bu duruma karşıdır ama Antoine işe başlamıştır bile. japonya’dan gelen iş kafilesindeki Kyoko ile olan samimiyeti istemese de Antoine zor duruma sokar. Evliliği bitme noktasına gelmiştir artık naptıysa kendini affettirememiştir Christine. sonunda arayı soğutup Kyoko’da kurtulmayı başarır ve ayrılığın verdiği soğuk havdan kurtulur… 400 darbenin devamı niteliğindeki Antoine Doinel serisinin evlilik, çocuk yapma ve ilk aldatmalar bölümünü oluşturan Truffaut filmi…

Elia Suleiman’ın bu yeni filmi, kendi ailesinin 1948′lerden günümüze uzanan hikâyesini ele aldığı, yarı özyaşamöyküsel, harika bir komedi. Film, Suleiman’ın babasının, bir direniş savaşçısı olduğu dönemden itibaren tuttuğu günlüklerinden ve annesinin sürgündeki aile üyelerine yazdığı mektuplardan esinleniyor. Geride Kalan yönetmenin tabiriyle, “topraklarında kalan ve İsrailli Araplar’ diye etiketlenen, kendi vatanlarında bir azınlık gibi yaşayan Filistinlilerin günlük yaşamını gözler önüne sermeye çalışıyor.

Early morning silence is broken by screeching tires as a helicopter bears down on a speeding vehicle. Taking a quick corner, the team tumbles out into the woods as their car pulls away. Now they must make their way through the thick of nature and thick gunfire to accomplish their mission. Not a single word of dialogue is spoken throughout the entire film. Instead, the music, sounds, images and deeply truthful acting turn a simple plot into an intense experience. Passion and intrigue keep building to the very end.

Three generations of women who seek to murder their husbands share a solidarity for one another which brings about three copy-cat drownings.

A haunting ghost story set against the backdrop of a busy winter sales period in a department store, following the life of a cursed dress as it passes from person to person, with devastating consequences.

Norveç kıyılarında bir petrol platformu dramatik bir şekilde çöküyor ve araştırmacılar bunun çok daha ciddi bir şeyin başlangıcı olduğunu anladıklarında ne olduğunu bulmaya çalışıyorlar.

Erik Blake has gathered three generations of his Pennsylvania family to celebrate Thanksgiving at his daughter’s apartment in lower Manhattan. As darkness falls outside and eerie things start to go bump in the night, the group’s deepest fears are laid bare.

Everyone in Marco's life seems constantly restless, from his brilliant but unhappily married parents to his own wife Marina, or even Luisa, the real love of his life, a girl he met during a fateful summer in the '70s and always stayed in touch with. Tragedy and fate seem to haunt him, yet he somehow manages never to get ensnared in the chaos—like his namesake, “the hummingbird”, he focuses all his energy at standing still.

A plane containing a highly classified government project crashes outside of a small town in the US. Realizing the level of danger, the government tries to secretly fix the problem. As tensions grow, the situation gets out of control, and civilians from the town find themselves facing their worst nightmare: a genetically enhanced killing machine that doesn't know how to stop.

Two documentary filmmakers go back in time to the pre-Civil War American South, to film the slave trade.

A husband and wife detective team takes on the search for a missing inventor and almost get killed for their efforts.

Majestic mountains, a still lake and venomous betrayals engulf a married couple attempting to celebrate their first anniversary.

A Catholic New Yorker falls in love with a girl and wants to marry her, but he struggles to accept her past and what it means for their future.

Mervyn LeRoy’un, .Robert E. Burns’ün otobiyografik hikâyesini temel alan, Ben Bir Pranga Kaçağıyım, şansı yaver gitmeyen bir 1. Dünya Savaşı gazisi olarak, uydurma bir suç yüzünden prangaya vurulup, uzak güney eyaletlerinde ağır işçiliğe mahkûm edilmesinin ardından, merhametsiz bir suçluya dönüşen masum bir adamın canlı bir portresini sunar. Adam dürüst bir hayat sürmek için kaçar, ihanete uğrar, yeniden kaçar ve yakalanmış bir kaçak olarak ömür boyu hapis cezasına çarptırılır. Kayayı bile orta yerinden çatlatacak sadist gardiyanlar, firarlar (birçok filme temel oluşturmuş, uluyan tazıların bataklıktaki takip sahnesi dâhil), hücre cezası, parmaklıkların ardındaki kendine özgü dil başarılı bir biçimde perdeye taşınır. Sırf defalarca gönderme yapılmış bir film olması (en son Coen Kardeşler’in O Brother, Where Art Thou?/ Nerdesin Be Birader? filminde) açısından seyredilmeye değer bir yapım. Modası geçmiş olsa da halen ünlü ve unutulmaz son cümlesiyle seyirciyi derinden etkiliyor.

İrlanda, Midlands, 1862 - Küçük bir kız yemek yemeyi bırakır, ancak mucizevi şekilde sağlıklı ve hayatta kalmayı başarır. İngiliz hemşire Lib Wright, on bir yaşındaki Anna O'Donnell'ı gözlemlemesi için bu küçük köye gönderilir. Turistler ve kutsal toprakları ziyaret eden hacılar, aylardır yemek yemeden yaşadığı söylenen bu kızı kendi gözleriyle görmek için kitleler hâlinde köye gelir. Acaba bu köy "cennetin kutsal yiyecekleriyle hayatta kalan" bir azizeye ev sahipliği mi yapmaktadır, yoksa daha başka, uğursuz bir aldatmaca mı söz konusudur? 19. yüzyılın "oruç tutan kızlar" fenomeninden esinlenen bu psikolojik gerilim, Emma Donoghue ("Oda") imzalı beğenilen romandan uyarland

A college freshman joins her university's rowing team and undertakes an obsessive physical and psychological journey to make it to the top varsity boat, no matter the cost.