In 1944, Cederqvist comes to a small cloth factory to see how the all-women employees can work more efficiently. At the beginning he is greeted with suspicion and his efforts at courting the young ladies are futile. But as soon as he buys himself a car it becomes much easier, especially since he has the power to relocate people to an easier line of work. Plot by Mattias Thuresson.

1944. Primo Arcovazzi is a fanatical and dim-witted Fascist Party militiaman who accepts to escort an opponent of the regime to Rome in the hope of be promoted — still oblivious as ever to the forthcoming fall of the regime.

In may 1940, the German troops enter France. Frightened by the progress of the enemy, the people of a small village of Pas-de-Calais decide on the recommendations of the prefecture, to give up everything to go on the road, fleeing to the coast.

Aracı, sürekli ölümler ve kazalar yaşanan küçük bir kasabada geçen kara mizah yükü bir taşlama. Kasaba, Şerif, Doktor ve Papaz’dan oluşan bir “Komisyon” tarafından yönetilmektedir ve bu komisyon tek sorumluluğu talihsiz bir olay olduğunda aileyi bilgilendirmek olacak birini işe almaya kadar verir. Frank Farrelli, bu iş için mükemmel olduğunu kanıtlayan sessiz, düşünceli bir adamdır. Yeni rolünü zevkle üstlenir ancak işin baskısı ve yeni filizlenen bir romantizm Frank'i bunaltmaya başlar. Yükünü hafifletmek için ise korkunç bir çözüme başvuracaktır.

Thirty-four year old Ramsès has established himself as a clairvoyant in La Goutte d’Or, Paris. A shrewd manipulator and something of a poet, he built a sound business consoling people. Elusive and dangerous youths, freshly arrived from the streets of Tangier, disrupt his business and the whole neighbourhood. Until the day Ramses has an actual vision.

Max, Finlandiya’da komünistlerle çarpıştıktan sonra Nazi yönetimindeki Norveç’e döner. Nazilerle mücadele eden Norveç direnişine katılır. Max yakalanınca İskoçya’ya kaçar. Norveç’e döndükten sonra ise büyük bir göreve kalkışır. Alman gemilerini bombalayacaktır. Bu film bir direniş savaşçısının gerçek öyküsüdür...

Karısının ölümünden sonra komşularıyla tüm bağlantısını kesen Oren, nezaketsiz bir adama dönüşmüştür. Komşusu Leah ise eşinin kaybıyla kendisini iyice müziğe vermiştir. Oren’in oğlu bir gün kızı Sarah’a bakması için babasına getirir. Çocuklar karşısında hiç sabrı olmayan Oren ve çocuk sahibi olmayan Leah, küçük kızla başbaşa kaldığında buz tutmuş iki kalbin ısınması için bir şans doğar.

Oğlunun bir gece kulübünün dışında acımasızca dövülmesinin ardından bir cerrah, adaleti kendi sağlamaya karar verir ve bunu yapanlardan intikam almak için harekete geçer.

Gerry yetenekli bir poker oyuncusudur, fakat kumar bağımlılığı finansal durumunu zora sokmaktadır. Gerry genç poker oyuncusu Curtis’i New Orleans’taki yüksek meblağların döndüğü poker turnuvasına gitmeye ikna eder. Tüm yolculuk sırasında ikilin gerçek motivasyonları ifşa olacaktır.

Set during the tense 19 days of the Yom Kippur War in 1973, Israeli Prime Minister Golda Meir is faced with the potential of Israel’s complete destruction. She must navigate overwhelming odds, a skeptical cabinet and a complex relationship with US Secretary of State Henry Kissinger, with millions of lives in the balance. Her tough leadership and compassion would ultimately decide the fate of her nation and leave her with a controversial legacy around the world.

Film; Washington Post gazetecilerine, tarihe Watergate skandalı olarak geçen olayla ilgili bilgi sızdıran Mark Felt'in hikayesini anlatıyor. 1972 yılında yaşanan Watergate skandalı dönemin ABD başkanı Richard Nixon'ın, rakip parti olan Demokrat Parti'nin telefon konuşmalarını dinlemek için Watergate binasına beş hırsızın sızarak mikrofon yerleştirmesi sonucu ortaya çıkan bir krizdir. Bu skandalın sonunda Nixon, görevinden istifa etmiştir. Yapımda, Mark Felt'i birçok aksiyon filminde oynamış olan Liam Neeson; eşi olan Audrey Felt'i ise Diane Lane canlandırmaktadır. Filmin senaristi ve yönetmeni olan Peter Landesman; daha önce Concussion (2015) ve Parkland /JFK Suikasti (2013) filmlerini de yazıp yönetmiştir.

1940 yılında Naziler tüm Avrupa'ya saldırırken Alman Kralı 2. Wilhelm'in yaşamı Hollanda kırsalında sürgünde geçmektedir. Naziler Hollanda'yı istilâ edince, Alman askeri Brandt, Kaiser'i korumak için görevlendirilir. Brandt'in, Kaiser'in hizmetçisi Mieke ile aşk yaşaması konuyu iyice karmaşık hale getirir, çünkü Mieke hem Yahudi, hem de casustur. Brandt, aşkı ve görevi arasında seçim yapmak zorunda kalacaktır.

Bask Bölgesi, İspanya, 1843. Bir polis memuru, ormanın derinliklerinde tek başına yaşayan gizemli bir demirciyi araştırmak için Álava'daki küçük bir köye gelir.

Bir yolcu otobüsü Brooklyn köprüsünde havaya uçunca New York'un caddelerinde yorucu bir mücadele başlar. FBI ajanı Anthony "Hub" Hubbard (Washington) ve Amerikan ordu Generali William Devereaux (Willis) kimin bundan sorumlu olduğunu bulmak için kolları sıvar... Ve yıkımı engellemeye çalışır. İkisi beraber acımasız teröristlere karşı her köşe başında patlayıcı bir tehlikenin olduğu bir savaş başlatırlar...

Fransa’nın fakir banliyölerinden birinde yaşayan asi ve girişken Dounia (Oulaya Amamra), bir yandan fahişelik yapan annesini idare eder bir yandan da evi geçindirmek için çabalar. Bu kadar derdinin içinde bir tek en yakın arkadaşı Maimouna’nın (Déborah Lukumuena) yanında biraz olsun mutlu olabilmektedir. Fakir hayatlarından bıkmış bu iki genç kızın hayali çok zengin olmaktır ve bunun için uyuşturucu ticareti yaparak iyi para kazanan Rebecca (Jisca Kalvanda) ile birlikte çalışmaya karar verirler. Ancak hem Dounia hem de Maimouna kazandıkları para uğruna ağır bedeller ödeyeceklerdir.

Günümüzün savaşlarla dolu dünyasında, yazar ve yönetmen David Michôd üst düzey bir Amerikan askerinin inişli çıkışlı hayat hikayesini kâh tüm gerçekliğiyle, kâh acımasız bir parodi tadında ekranlara taşırken, gerçeğin ve parodinin nerede başlayıp nerede bittiğini de tartışmaya açıyor. Filmde gözünü karartıp kendini çılgın bir savaşın ortasına atan, doğuştan lider karakterli, kendine sonsuz güveni olan bir asker; Michôd'nun absürt bakış açısıyla anlatılıyor. Hikâyenin merkezinde, Brad Pitt'in hayat verdiği gelmiş geçmiş en uç savaş karakterlerinden biri yer alıyor: başarılı ve karizmatik orgeneral Stanley McChrystal. Afganistan'daki NATO güçlerine adeta bir rock star gibi giriş yapan orgeneralin tüm karizması bir gazetecinin sınır tanımayan makalesiyle yıkılacaktır.

The Laundromat, sigorta dolandırıcılığı mağduru olan bir kadının yaşadıklarını konu ediyor. Dul bir kadın olan Ellen Martin, aldığı kötü bir haber sonrası huzurlu tatilini yarıda bırakmak zorunda kalır. Sigorta dolandırıcılığı mağduru olan Ellen, başına gelen bu olayın ardındaki gerçekleri araştırmaya karar verir. Ellen, araştırmalarını ilerlettikçe yolu Panama'daki iki ortak avukata çıkar. Finans sistemini kendi çıkarları için kullanan Jürgen Mossack ve Ramón Fonseca, zenginleri daha da zengin yapma konusunda ustadır. İki avukat, yozlaşan finans sisteminin Ellen’ın yaşadığı dolandırıcılığın ardından yatan yasa dışı olayları nasıl desteklediğini ortaya çıkarmak için zorlu bir mücadeleye girişir.

Genç ve hastalıklı Kral Einon, bir savaşta yaralanmıştır. Hayatta kalabilmek için tek şansını kullanır ve bir ejderha olan Draco tarafından iyileştirilir. Yıllar sonra bir ejderha avcısı, Bowen, Draco ile karşı karşıya gelir. Mücadele bittiğinde herkes Bowen’i, kendilerine korku salan bu kötü ejderhayı öldürmüş ve büyük bir tehlikeden kurtarmış olarak anmaya başlamıştır. Oysa şimdi Draco ve Bowen birlik olup, halkı, krallığı gerçek tehlikeden korumaya çalışacaktır: Draco’nun bir parçası olan Şeytan Kral Einon’dan…

Lawrence Talbot’un çocukluğu, annesinin öldüğü gece sona ermiştir. Lawrence, sessiz sakin Victoria dönemi kasabası Blackmoor’u terk ettikten sonra kendisini toplayıp herşeyi unutmak için uzun yıllar boyunca ortalıkta görünmez. Ancak kardeşinin nişanlısı Gwen Conliffe’in (Emily Blunt), kaybettiği biricik aşkını bulmak için yardımını istemesi üzerine arama çalışmasına katılmak için geri döner. Kasabaya ulaştığında doymak bilmeyen bir kana susamışın kasaba halkını tek tek öldürdüğünü; olayı araştırmak için Aberline (Hugo Weavin) adlı bir Scotland Yard müfettişinin kasabaya geldiğini öğrenir. Lawrence, vahşet dolu bulmacanın parçalarını birleştirdikçe dolunayda ortaya çıkan kurt adamlarla ilgili çok eski bir laneti duyar.

Amerika bugün FBI ile gurur duyuyorsa bunda hiç şüphesiz ki J. Edgar Hoover'ın on yıllarca kendisini mesleğine ve büroya adamış olmasının etkisi var. 20.yy.'ın en tartışmalı, en esrarengiz ve en güçlü portrelerinden biri olan J. Edgar'ın gerçek hayat hikayesinden uyarlanan filmde ünlü FBI başkanının gençliğinden başlayarak Amerikan Adalet Bakanlığı'ndaki yükselişine ve neredeyse 50 yıl boyunca Federal Büro üzerindeki etkisine beyazperdeye taşınıyor.