Film Fransız romanı "Tutkulu Kalp" romanından (Jean-Pierre Melville'in filmine ilham kaynağı olan) Nicolas Boukhrief tarafından uyarlanmıştır.Hikaye, Güneybatı Fransa da 1945 yılının ilkbaharında Fransız nüfusu Alman Yönetiminin son birkaç ayı boyunca yaşanıyor.Ateist bir komünist olan 25 yaşındaki Barny, sadece kadın personel çalıştıran küçük bir kasabada bir postanede çalışmaktadır. Yeni bir papazın kiliseye gelmesi kadınlar arasında büyük bir kargaşa yaratır. Bir sabah, papazla yüz yüze gelir ve karşı dik durmaya karar verir.Bu girişim, tahmin ettiğinden daha fazla karmaşık bir hal alır.

A cop and his son have to put away their differences while undercover on a therapeutic trip.

Adrien Rivoire adındaki genç bir adam, I. Dünya Savaşı'nda yaşamını yitiren Frantz Hoffmeister'ın mezarını günde iki kez ziyaret edip çiçek bırakmaktadır. Bu durum Frantz'ın nişanlısı Anna ve ailesinin dikkatini çeker. Genç adamı evde ağırlayan ve Frantz ile yakın arkadaşlığını öğrenen Anna, Adrien ile bir bağ kurmaya başlar. İki yaralı insan birbirinin acısını paylaşarak hafifletirken, Frantz'a dair bilinmeyen sırlar da gün yüzüne çıkacaktır.

When a feared judge of the French court, Xavier Racine, encounters a French-Danish juror, Ditte Lorensen-Coteret, at a murder trial, their shared past is slowly uncovered.

One morning, Lily and Ben wake up side by side in bodies that are not theirs. And Magalie, a little girl in the body of a tall, bearded, awaits them in the guest room. This is the beginning of an incredible adventure, sometimes initiatory, where the bodies and identities will be reversed at the option of a simple hug.

Zengin bir bankerin karısının ansızın ortadan kaybolması gizli fetişler, umutsuz eylemler ve karmaşık aldatmacalarla dolu baş döndürücü bir dünyanın kapılarını açıyor.

French border cop José Fernandez has just one last extradition to do before his long-awaited promotion to the crime bureau. But his detainee Akim, victim of a judiciary glitch, is outraged to find himself saddled with the identity of a potential terrorist and put on a flight back to Kabul, where he has never even set foot before! What starts as a routine trip for Fernandez and his skirt-chasing partner Guy goes haywire when their plane is grounded in Malta, forcing them to bunk up with Akim, who will stop at nothing to avoid extradition!

Georges has Down syndrome, living at a mental-institution, Harry is a busy businessman, giving lectures for young aspiring salesmen. He is successful in his business life, but his social life is a disaster since his wife left him and took their two children with her. This weekend his children came by train to meet him, but Harry, working as always, forgot to pick them up. Neither his wife or his children want to see him again and he is driving around on the country roads, anguished and angry. He almost runs over Georges, on the run from the institution since everybody else went home with their parents except him, whose mother is dead. Harry tries to get rid of Georges but he won't leave his new friend. Eventually a special friendship forms between the two of them, a friendship which makes Harry a different person.

A chronicle of the unconditional love between a mother and her daughter, from 1958 to the present day, which is endangered by an unsteady and manipulative father.

1957 yılında, Paris'teyiz. Henüz 21 yaşında olan üstün yetenekli tasarımcı Yves Saint Laurent, moda gurusu Christian Dior'un sağ koludur. Christian Dior ansızın hayatını kaybettikten sonra işlerin başına geçen Saint Laurent, ilk tasarımını hazırladıktan sonra ünü tüm hızıyla yayılmaya başlar. Artık moda dünyasının yükselen yıldızıdır. Bir moda şovu sırasında ise Pierre Bergé ile karşılaştığında ise hayatını tamamen değiştirecek bir ilişkiye adım atmış olur. Birbirlerine aşık olan ikili, iş hayatında da birlikte hareket etmeye başlarlar. Üç yıl sonra ise kendi markasını, Yves Saint Laurent'i yaratmış olur. Ne varki Yves Saint Laurent'in yaratıcılığı hem özel hayatını hem de iş yaşamını etkiler hale gelir.

Bu hikaye, hasta ve ölebileceğini düşünen bir Parisliyi anlatıyor. İçinde bulunduğu durum, çevresindeki insanlara yeni ve farklı bir gözle bakmasına neden oluyor. Kendi ölümünü düşünmek, kendi hayatına, başka insanların hayatlarına ve bütün şehir hayatına birdenbire yeni bir anlam katıyor. Meyve ve sebze satıcıları, fırına koşan bir kadın, işci, dansçı, mühendis, evsiz adam, üniversite profesörü, model, Kamerunlu yasa dışı bir göçmen… Bütün bu birbirinden farklı kişiler bu şehirde ve bu filmde bir araya geldi. Bu kişileri özel kılacak bir şeyin olmadığını düşünebilirsiniz, fakat her birinin birbirinden farklı hayatları var. Onların problemleri size önemsiz gelebilir, ama onlar için bu problemler dünyanın en önemli şeyi.

Okuldan ve mahalledeki oğlanlardan sıkılan Marıeme günün birinde özgür ruhlu üç kızla tanışır. İsminden giyimine kadar her şeyini değiştirir ve okulu da yarıda bırakır. Kız kıza oluşturdukları bu 'çete'nin özgürlüğe giden yol olduğuna inanmaktadır.

Thirty-year-old Camilla, realizes that she doesn't have the life she deserves and decides that the only destiny worthy of her is that of a royal princess.

Fransa’nın fakir banliyölerinden birinde yaşayan asi ve girişken Dounia (Oulaya Amamra), bir yandan fahişelik yapan annesini idare eder bir yandan da evi geçindirmek için çabalar. Bu kadar derdinin içinde bir tek en yakın arkadaşı Maimouna’nın (Déborah Lukumuena) yanında biraz olsun mutlu olabilmektedir. Fakir hayatlarından bıkmış bu iki genç kızın hayali çok zengin olmaktır ve bunun için uyuşturucu ticareti yaparak iyi para kazanan Rebecca (Jisca Kalvanda) ile birlikte çalışmaya karar verirler. Ancak hem Dounia hem de Maimouna kazandıkları para uğruna ağır bedeller ödeyeceklerdir.

14-20 Ağustos 1971 tarihlerinde Stanford Üniversitesi’ndeki psikoloji bilim dalı öğretim görevlisi Philip Zimbardo, bir deney yapmaya karar verir. 24 erkek öğrenciden oluşan bir grubu, mahkumlar ve gardiyanlar olacak şekilde ikiye ayırıp onları üniversite binasının bodrum katında oluşturdukları bir hapishane simülasyonunda bir haftaya yakın süre “rollerinin” içine bırakır. Deneyin sonuçları dünyayı şok ettiği gibi, Abu Ghraib Hapishanesi’nde yaşanan insanlık dışı işkencelerin de ortaya çıkması ve daha sonra değerlendirilip incelenmesinde büyük rol oynar.

Film, 1978 yılında ıssız bir ardiye dükkanında iki rakip Boston mafyasının arasındaki silahlı çatışmayı ve bunun sonucunda olan hayatta kalma mücadelelerini ele alıyor.

Polis departmanında müdahale grubuna girmeyi düşleyen bir kadının hikayesi. Johanna Pasquali, RAID elit grubuna katılan ilk kadın. RAID ajanlarında en çok kadın düşmanı olan temsilci Eugene Froissard ile bu imkansız ikili Leoparlar çetesinden Gang'ı durdurmakla görevlendirildi. Fakat onları durdurmadan önce birbirlerini öldürmeden beraber çalışmak zorunda kalacaklardı.

Daha iyi bir hayat umuduyla geldiği Fransa’da düşük gelirli birçok işe girerek tutunmaya çalışan Samba, belgelerindeki eksik nedeniyle göçmenlik bürosu tarafından sınır dışı edilmek üzeredir. Alice ise bir şirkette üst düzey yöneticiyken geçirdiği bunalım sonucunda psikolojik tedavisinin bir parçası olarak göçmenlik bürosunda görevlendirilmiştir. Hayatının en zor zamanlarını geçiren ikilinin yolları çakışır ve aralarındaki duygusal çekim kısa sürede gitgide artar. Samba ve Alice’in yeni hayatı için umut artık çok da uzaklarda değildir.

Yakın bir gelecekte insanların gözlerine yerleştirilen bir alet sayesinde artık suç diye bir şey kalmamıştı ve eğer birisi suç işlerse, suç işleyen kişi artık işlediği suçu saklayamıyordu. Fakat bu yeni teknolojik alet sadece insanların işledikleri suçları değil onların yaşadığı her anı kayıt ediyordu. Bu yüzden de artık insan mahremiyeti diye bir şey kalmamıştı. Her ne kadar suç ile savaşta büyük bir başarı elde edilse de bir anda artan cinayetler ve bir türlü bulunamayan bir seri katil bu yeni düzeni tehdit etmeye başlamıştı. Bunun üzerine işinde deneyimli olan dedektif Sal bu gizemli davanın başına getirildi. Sal kısa bir süre içinde tüm bu cinayetler ile bağlantısı olduğunu düşündüğü bir kadını tespit etti. Ancak kadının ne bir kaydı, ne bir kimliği ne de bir ismi bulunamıyordu...Hikaye burada başlamaktadır.

Elmas düşkünü seksi Wanda (Jamie Lee Curtis) ve erkek arkadaşı Otto (Kevin Kline), elmas hırsızlığı sorgulaması için George (Tom Georgeson) ve Ken'le (Michael Palin) İngiltere'ye giderler. Elmasları almak istedikleri için polise George ve Ken'den bahsederler. Ancak George elmasları çoktan güvenli bir yere saklamıştır. Nereye sakladığını bulmanın tek yolu da Wanda'nın George'un avukatı olan Archie'ye (John Cleese) yakınlaşmasıdır.