Yapıtları ve yaklaşımıyla çağdaş bağımsız sinemacıları etkileyen Bela Tarr’ın on yıl aradan sonra çektiği bu ilk film, Alman düşünür Friedrich Nietzsche’nin 1889’da Torino’da kırbaçlanan bir atı boynuna sarılarak kurtarmaya çabalamasıyla başlıyor. Bu mücadelesi Nietzsche’yi öldüğü güne kadar yatağa bağlayacak, dilsiz bırakacak, çaresi bulunmayan bir akıl hastalığına götürecektir. Ancak filmin kahramanı, çiftçi sahibine ayak uydurmaya çalışan yaşlı attır...

Macaristan’ın tahrip olmuş küçük bir köyünde, hayat fiili olarak durmuştur ...O akşamüstü köylüler büyük bir ödeme beklemektedir. Bazıları hakettiğinden fazlasını alma planlarıyla oradan ayrılmayı düşünmektedir. Fakat o sırada iki yıl önce öldüğünü düşündükleri karizmatik Irimias’ın konuşmasını duyarlar. Geri gelmiştir * Film Irimias’ın köye dönüşünün etkisi ve sonuçları üzerinedir ve olaylar aheste aheste gelişir * "Dünyada ne kadar insan varsa o kadar hayal kırıklığı vardır" demeye getiren film, Laszlo Krasnahorkai'nin aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Bir girizgah ve ardından gelen 12 bölüm halinde kurgulanan film yaklaşık iki gün içinde gelişen olayları anlatır. Her bölümde filmdeki karakterlerin hikayesini 'kendi' başlangıç noktalarından seyrederiz. Olaylar doğrusal bir biçimde ilerlerken zaman atlamaları olmaksızın birbiriyle 'öteki'nin bakış açısından sürekli kesişir * !!Film 7 saat ve yönetmenin de "lütfen kesintisiz izleyin" ricası var!!

An unflinching, fragmentary look at a handful of self-destructive, marginalized people, but taking as main focus the heroin-addicted Vanda Duarte.

In this dense setting, the inhabitants of a large, claustrophobic apartment reveal their darkest secrets, fears, obsessions and hostilities.

The mysterious death of an enigmatic young man newly arrived in the suburb of Wetherby releases the long-repressed, dark passions of some of its residents.

Családi tüzfészek (aka Family Nest) is an intimate portrayal of a family slowly disintegrating under various pressures in late 1970s communist Hungary. The plot of the film is deceptively simple, with the occasional momentous event--including one that's relatively shocking, but plot in a conventional sense is not the focus here.

A few fugitives... And a very, very long way to freedom.

Elvira is travelling through the French countryside with her friend Genevieve, searching for the lost tomb of a medieval murderess and possible vampire, Countess Wandessa. They find a likely site in the castle of Waldemar Daninsky, who invites the women to stay as long as they like. As Waldemar shows Elvira the tomb that supposedly houses the countess, she accidentally causes the vampire to come back to life, hungrier than ever. Daninsky has a hidden secret of his own, but will it be enough to save the two girls from becoming Wandessa's next victims?

A switchman at a seaside railway witnesses a murder but does not report it after he finds a suitcase full of money at the scene of the crime.

Ro-Man, an alien robot who greatly resembles a gorilla in a diving helmet, is sent to earth to destroy all human life. Ro-Man falls in love with one of the last six remaining humans, and struggles to understand how his programming can instruct him to kill her while his heart demands that he can't.

A man falls in love with a girl who has short-term memory loss.

Temmuz, 1943: Japon ordusu kaçmakta. Burma’daki bir müfreze moral bulmak için şarkı söylemektedir. İlham, kopuzu kendi başına öğrenen kopuzcudan, Mizushima’dan gelir. Savaşın sonunda, müfreze Mudon esir kampından ülkelerine geri gönderilmeyi beklerken, Mizushima, bir dağın etrafını sarması gereken bir Japon topluluğunu ortada kalmaları için ikna etmek üzere gönderilir. Fakat bunu başaramaz, İngilizler saldırıda bulunur, bir çok kişi ölür ve arkadaşları Mizushima’nın öldürüldüğünü sanır. Fakat o kurtulur ve bir Budist rahip kılığına bürünür. Arkadaşlarına katılmak için Mudon yolundayken, sürekli gördüğü ölü Japon askerleri onu çok etkiler. Bunun üzerine, arkadaşları onun kendileriyle birlikte Japonya’ya dönmesini isterken; o, kemik ve bedenleri gömen bir dindar hayatı yaşamaya yemin eder.

A bored Japanese accountant sees a beautiful woman in the window of a ballroom dance studio. He secretly starts taking dancing lessons to be near her, and then over time discovers how much he loves ballroom dancing. His wife, meanwhile, has hired a private detective to find out why he has started coming home late smelling of perfume.

Profesör Alexander, eşi Adelaide ile birlikte, daha nişanlılık yıllarında gelip yerleştikleri gölün hemen kıyısındaki güzel bir evde oturmaktadır. Profesörün doğum gününü kutlamak üzere toplanan ailesi tam sofraya oturmak üzereyken, televizyonda konuşma yapan başbakan bir nükleer savaşın başladığını duyurur. Yayın aniden kesilir ve gerçekten mi yoksa profesörün bilinçaltında mı geliştiği kestirilemeyen bu olayın ilk belirtisi olarak alçaktan geçen, sesten hızlı uçakların gürültüsüyle birlikte bir endişe başlar. Profesör, tüm dünyanın ve sevdiklerinin kurtulması için kendini kurban etmesinin gerekliliğine inanır ve bu görevini yerine getirmek üzere harekete geçer * Dünyanın en önemli yönetmenlerinden birinin imzasını taşıyan bir başyapıt * 'Ölüm yoktur, ölüm korkusu vardır' lafıyla şekillenen, bu korkunun üzerine giden müthiş bi film.

Mutlulukları sadece görünüşten ibaret olan bir çift... Oldukça varlıklı yaşamlarında artık ne birbirlerinden ne de yaşadıkları hayattan zevk alabilen bu orta yaşı geçmiş çift, dillendirmeseler de evliliklerinin sonuna geldiklerinin farkındadırlar. Hızla ilerledikleri son ise her ikisinin de birbirlerini aldatmaları ile sarsırı bir noktaya ulaşacaktır. Mutsuz geçen yılların intikamını almak istercesine büyük bir öfke ile ihanetlerini taçlandıran ikili, eşşiz bir son yapacaklardır.

A defense attorney begins to suspect that her client, who is charged with the murders of a vacationing family, might be more than meets the eye.

Birbirlerinden çok farklı ve çocukluklarından beri kavga içinde olan kardeşler Carezza ve Sorriso, bir zamanlar sevgili babalarına ait olan ve şimdi de ahlaksız bir inşaat spekülatörü olan Torsillo tarafından ondan çalınan efsanevi Kum Arabası'nı kurtarmak için tartışmalarını bir kenara bırakmak zorunda kalacaklar. oğlu Raniero. Bunu yaparken, güzel ve tehlikeli Miriam tarafından yönetilen ve Torsillo'nun kirli işi tarafından tehdit edilen bir sirk topluluğuyla alışılmadık bir ittifak kuracaklar. Cesur kovalamacalar, unutulmaz kavgalar ve bira ve sosis bazlı leziz yemekler arasında iki kardeş sevgili arabalarını bulabilecekler mi?

The Band grubunun veda konserini konu alan Scorsese belgeseli. Film, konserin yanı sıra grup elemanlarının kulis içi görüntülerine, Bob Dylan ve Neil Young ve Ringo Starr gibi ünlü müzisyenlerle yapılan röportajlara yer veriyor. The Last Waltz bugün Scorsese'nin müzik belgesellerinin öncülü sayılıyor.

1959 yılında, pek çok insanı öldürmüş bir katil olan Kit (Martin Sheen) ile yeni kız arkadaşı Holly (Sissy Spacek), Güney Dakota'dan Montana'ya giderken suç ve cezanın hayal alemine dalmış kendi halinde bir çifttir. Gerçek mermi kullanırlar ve insanları öldürürler ama herşey aslında onlar için bir oyundur.

Film Batı Jutland'de dini bir komünitenin bir parçası olan bir çiftçi ailesine odaklanmaktadır. Sofu baba Morten'in yanında üç oğlu vardır: dini inancı olmayan en büyükleri Mikkel; dini inançları nedeniyle terzi Peter'in kızının kendisiyle evlenmesine izin vermediği Anders; ve akıl sağlığını yitirip kendisini İsa zanneden üçüncü ve en gençleri Johannes. Morten kendi dininin "hayat" ile alakalı olduğunu düşünmekte, Peter'in inancını ise "ölüm" ile alakalı olmakla suçlamaktadır.