1516 yılında Cezayir’in karanlık ve çalkantılı atmosferinde geçen olaylar, dönemin İspanyol sömürgeciliğinin zulmü altında inleyen bir toplumu konu ediniyor. İşte tam bu kaos ortamında, Osmanlı İmparatorluğu’nun denizlerin efendisi Barbaros Hayrettin Paşa’nın kararlılığıyla bir dönüm noktası yaşanır. İspanyolların baskısından kurtulan Cezayir, yerel krallığın yeniden kontrolü altına girer. Ancak tüm bu değişim ve umut dolu anların ortasında, Kral Salim Toumi’nin gizemli bir şekilde ölümüyle olaylar yeni bir döneme işaret eder. Ortaya atılan iddialar, bu ölümün Barbaros Hayrettin Paşa’nın entrikalarıyla ilişkilendirilmesine neden olur. Karmaşık bir siyasi entrika ve suikast bulutları Cezayir’in üzerine çökerken, cesur ve kararlı Kraliçe Zaphira sahneye çıkar. Zaphira, cesareti ve stratejik zekasıyla donanmış bir lider olarak, Cezayir’in özgürlüğü için mücadele etmeye başlar. Ancak bu mücadele onu tehlikeli engellerle ve ölüm tehditleriyle karşı karşıya bırakır.

1930'larda Paris'te, genç ve oldukça meteliksiz ve yeteneksiz bir aktris olan Madeleine Verdier, ünlü bir yapımcıyı öldürmekle suçlanır. İşsiz genç bir avukat olan en iyi arkadaşı Pauline'in yardımıyla meşru müdafaayla beraat eder. Gerçek gün yüzüne çıkana kadar Madeleine için şan ve başarıdan oluşan yeni bir hayat başlar.

Zengin iş adamı Guillaume Ducat’ın eşi Evelyne Ducat kar fırtınalı bir gecede ortadan kaybolur. Arabası yol kenarında terk edilmiş halde bulunan Evelyne’nin nerede olduğuna dair bu araçtan başka ipucu yoktur ve yoğun kar ve rüzgar altında polisler aracın etrafını tamamen arasa da, ne yeni bir ipucu ne de Evelyne’nin cesedine ulaşılamaz. Polis memuru Vigier kasaba halkından Michel Farange ve Alice Farange’yi dostane bir şekilde sorgular ama onlardan da yeni bir şey öğrenemez fakat Alice ve Michel’ın birbirlerinden bir şeyler sakladıkları barizdir. Michel eve dayak yemiş bir şekilde gelince, Alice, müşterisi olan çiftçi Joseph ile arasında bir şeyler olduğunu öğrenen Michel’in, Joseph ile kavga ettiğini düşünür fakat olanlar çok daha farklıdır.

Cinsiyetçi bir şakanın internette yayılmasından sonra işten atılan Cédric, içindeki cinsiyetçilik ve kadın düşmanlığından kurtulmak için sağaltıcı bir yolculuğa çıkar. Kız arkadaşıyla hayatlarına heyecan katmak için gizemli ve özgür ruhlu bir bakıcıyla anlaşırlar.

20. yüzyılın başlarının unutulan ikonlarından Loïe Fuller’in gerçeklere tamamen bağlı kalmadan anlatılan bu coşkulu ve şehvetli hikâyesinde Fransız aktrismüzisyen Soko başrolde. I. Dünya Savaşı öncesi Paris’te, Folies Bergère’de oldukça kişisel, neredeyse avangard performanslara imza atan, öncü dansçıkoreograf- mucit Loïe Fuller rolüyle Soko şimdiye kadarki en güçlü performansını sergiliyor. O zamana dek görülmemiş incelikteki gösterileri tuhaf kostümler ve canlı ışıklarla –çoğunlukla kendi sağlığı pahasına– tasarlayan Fuller’in yoluna, dünyanın en meşhur dansçısı olma arzusunda vuslata eremeden, entrikacı Isadora Duncan tarafından, deyim yerindeyse taş konuyor.

Paris, 1980’lerin sonu… Bir grup genç oyuncu, Patrice Chéreau yönetimindeki meşhur Les Amandiers tiyatro okuluna kabul edilir. Bu onlar için hayatlarının ve kariyerlerinin ilk adımıdır. Burada ve bundan sonra öğrenecek, oyunculuk yapacak, sevecek, korkacak, hayatı dibine kadar yaşayacaklardır.