1841'de New York'ta yaşayan Solomon Northup, kendisini müziğe adamış siyahi bir adamdır. Ailesiyle birlikte yaşayan Solomon, özgür yaşayan ve istediği şeyleri yapabildiği için mutlu bir adamdır. Fakat bir gün bir müzik işi için 2 adam ile tanışır ve çalışmak için Washington'a gider. İnandığı medeni dünya alt üst olur çünkü kendisini kaçırıp Güney'de bir çiflikte köle olarak çalışması için satarlar. Özgürlüğünü korumak için verdiği tüm emekler ve mücadele yerle bir olmuş, hayatı kabusa dönmüştür. Bu cehennemde Solomon acıyı, şiddeti, küçük düşürülmeyi yeniden öğrenecek ve isyan etmeye cesareti olmayan br grup insanın umutsuzluğuna şahit olacaktır. Sevdiklerini ve hayatını geri almak için ne yapması gerektiğini kesinlikle bulmuştur...

1831’de, köleliğin en ağır işlediği Virginia’da kölelerin isyanının başını çeken Nat Turner hakkındaki bu sert film, ilk gösterimini Sundance Film Festivali’nde yaptı. Film, sahibinin zoruyla, ülkeyi gezmek zorunda bırakılan köle Nat’in bu süreçte düzene karşı hınçlanarak silahlı bir isyana önayak olmasını anlatıyor. Oyunculuktan gelen yönetmen Nate Parker, hem İzleyici Ödülü hem de Büyük Jüri Ödülü kazandığı Sundance'te gösterildiği anda yılın sinema olaylarından birine dönüşen bu ilk filminde ülkesini tarihle yüzleştiriyor. Görsel tercihleriyle de dikkate şayan filmin adı DW Griffith’in 1915 yapımı aynı adlı filminin ırkçı yaklaşımına bir gönderme sayılıyor. Yönetmen, senarist ve yapımcı Nate Parker, filmde başrolü de üstleniyor. Uluslararası prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapacak olan The Birth of a Nation, daha şimdiden Oscar için konuşulan filmler arasına girdi.

Lise son sınıf öğrencisi Lily (Odessa Young) ve en yakın arkadaşları tıpkı hepimiz gibi mesajlaştıkları, paylaşımlar yaptıkları, selfie çektikleri ve sohbet ettikleri bir dünya içinde yaşıyordur. Provokatör biri, herkesin özel yaşamlarıyla ilgili bilgileri internette paylaşmaya başlayınca ufak Salem şehrinde kıyamet kopar. Paylaşılan bilgiler arasında tarayıcı geçmişleri, özel mesajlaşmalar, yasa dışı indirmeler, gizli grup mesajlaşmaları ve çok çok daha kötü ayrıntılar vardır. İnsanlar öfkelenir. Hem de “çılgın cinayet ekipleri” kuracak kadar öfkelenirler. Lily de kendini tüm bunların tam ortasında bulur.

Böceğe benzeyen uzaylıların tehdit ettiği insanoğlunu ve hükümetin zeki çocukları seçerek bunlarla nasıl savaşılacağını öğretmesi üzerine kurulu olan filmde, oldukça zeki bir çocuk savaş eğitimi almak için askeri bir okula gönderilir.

Laura McAllan (Carey Mulligan) alışık olmadığı şehir hayatını bırakarak, eşinin Mississippi’deki çiftliğine yerleşmiştir. Zorlu bir benlik mücadelesinin içinde kalan genç kadın bu süreçte çocuklarını olabildiğince iyi koşullarda yetiştirmeye çalışmaktadır. Laura kendi iç kaygılarıyla boğuşurken, bölgeye savaştan dönen iki adam gelir. Bunlardan biri eşinin erkek kardeşi Jamie (Garrett Hedlund) olup; yakışıklı ve çekicidir. Yani kocasının olamadığı her şeydir. Ronsel Jackson (Jason Mitchell) da çiftlikte yaşayanlardan birinin oğludur ve Jamie’nin aksine bir savaş kahramanı olarak dönmüştür. Tüm bu gelişmelerle kasaba olduğundan daha farklı bir yere dönüşmüş, Laura’nın yaşamı zorlaşmıştır.

Doğal olmayan varlıklar tarafından tehdit edilen dünya ve dünyada bulunan insanların yaşadıkları ele alınmıştır. Filmde her ne kadar dünyada olanlara değinilse de asıl olarak bir ailenin yaşadıkları ele alınmaktadır. Filmde bir anne bir baba ve bir erkek çocuktan oluşan bir ailenin dünya tehlikeye girdikten sonra çektiği zorluklar konu alınmıştır. Dünya da olup bitenler ve yaşananlar sonucu aile bireyleri birbirleri arasında ki güveni bir teste tabi tutacak, birbirlerini sınayacaklardır.

Cinayetle sonuçlanan bir soygunun zanlısı olan genç, onu çoktan yargılamış olan adalet sistemine karşı masumiyetini ve dürüstlüğünü kanıtlama mücadelesi verir.

Haziran bir zamanlar bilinen bir karşı kültür figürüydü, ama bu on yıl önceydi. Şu anda South Bronx’taki dairesinde yalnız yaşıyor ve dış dünyadan neredeyse tamamen kopmuş durumda. Bu kötü şöhretli “Summer of Sam” ve June’un acımasız yaz sıcağında tırmanan şiddeti görmek için penceresinden dışarı bakması yeterlidir. Şehir bir bıçağın ucundadır, bir düdüklü tencere 1977 New York karartma ayaklanmalarında patlamak üzeredir.

Evli bir çift, sadık bir lise öğretmeni tarafından yapılan endişe verici bir keşif, yıldız öğrencisi statüsünü tehdit etmesinden sonra, savaşın parçaladığı Eritre'den evlat edinilmiş idealize edilmiş oğulları imajını hesaba katmak zorunda kalır.

Calvin, Nicky ve Jesse, birlikte büyüyen çocukluk arkadaşlarıdır. Şiddet dolu bir geçmişe sahip olan üç genç, 48 saat boyunca şehirde toplumsal normlara bağlı kalmadan hedonist bir isyan çıkarır.

Güney Florida’da geçen film, iyi niyetli ama otoriter bir baba tarafından yönetilen Afrikalı-Amerikalı bir ailede yaşanan bir kaybın ardından her bir aile bireyinin çıktığı duygusal yolculuğu anlatıyor.

Covers, Los Angeles’ın şaşalı müzik endüstrisinin içinde yaşanan bir aşk hikayesini konu ediyor. Filmde, kendi kariyerini başlatmaya çalışırken bir yandan da efsanevi bir şarkıcının asistanı olarak çalışan bir kadının hayatına odaklanılıyor.

Barışçıl olarak başlayan bir protesto, polisle şiddetli bir çatışmaya dönüşür. Çatışmaları tarihin en kötü şöhretli davalarından biri izler.

Geçmişte ve günümüzde bir dizi iç içe geçmiş aşk hikayesi.

Burnunun büyüklüğüyle tanınmış bir silahşör olan Cyrano de Bergerac, gönlünü Roxane'a kaptırır. Ancak burnunun iriliğinden dolayı duyduğu utançtan aşkını ilan edemez. Cyrano'nun emrindeki silahşörlerden olan Christian da Roxane'a aşıktır. Christian hislerini Roxane'a söyleyemese de Roxane da gönlünü Christian'a kaptırır. Bu durumun ardından genç kadın, Cyrano'dan Christian ile iletişim kurmasında kendisine yardımcı olmasını ister.

Film, Rock 'N' Roll müziğin kralı” Elvis Presley’nin hayatını konu ediyor. Elvis Presley’in hayatının bilinmeyenlerinin gözler önüne serildiği filmde, müzik kariyeri mercek altına alınıyor. Filmde ayrıca, Elvis Presley’i henüz kimse tanımazken keşfeden ve müzik yolculuğunda yer alan menajeri Colonel Tom Parker ile olan karmaşık ilişkisi de konu ediliyor.

Saint-Georges Şövalyesi besteci Joseph Bologne'un sıra dışı hikâyesinden esinlenilmiştir. Afrikalı bir köle ile Fransız bir çiftlik sahibinin gayrimeşru çocuğu olan Bologne ünlü bir besteci, kemancı ve eskrimci olarak Fransız toplumunda beklenmedik noktalara ulaşırken talihsiz bir aşk ilişkisi yaşar ve Marie Antoinette ve saray halkıyla ters düşer.