1926 yılı, Türkiye. Çalkantılarla, belirsizliklerle yol alan zorlu ve katı bir süreç yaşamaktadır Anadolu. Yeni Türkiye'nin yeni altyapısını kuracak olan adımların kesin ve bilinçli direktiflerle atılması yanında, önlenemez bir tepki ve kapanmayan yaralara neden olan direnginlik örnekleri de sergilemektedir. Düzensiz de olsa kurulu bir bir saatin vurdumduymazlığıyla işleyen bu sürecin gözler önüne sergilediği politik fon üstüne, tüm insansı nitelikleriyle bireysel öyküler akışını sürdürmekte, kişisel çatışmalar olumsuzlukları sergilemeye devam etmektedir.

Kızılırmak Karakoyun, “Kızılırmak” ve “Karakoyun” efsanelerinin birleştirilmesiyle ortaya çıkan eserin üçüncü kez sinemaya aktarımı olan film.

Altı asır boyunca dünyada hükümranlık süren, tarihin en büyük imparatorluklarından biri, Osmanlı İmparatorluğu... Küçük bir Kayı boyu iken; azim, adalet ve siyaset dehası yönetimi sayesinde yüzyıllar boyunca İslamı Avrupa’nın göbeğine kadar taşıyabilmiş bir hanedan... Bu büyük imparatorluğun kuruluşundaki maya, Tarık Buğra’nın enfes kaleminden çıkan senaryo ve Yücel Çakmaklı’ nın yönetiminde bir destana dönüşüyor.

Sevda Erses (Yeşim Salkım), Türk Sanat Müziği’ne gönül vermiş bir şarkıcı olarak işinde prensipli olmaya gayret göstermektedir. Patronu ve dinleyicileriyle profesyonel ilişkinin ötesine geçmemeye özen gösterdiği için, kariyeri yerinde saymaktadır. Erses’in bir kumpanyaya katılarak çıktığı Anadolu turnesi kapsamında, bir kasabada da konserler verilir. Şarkıcı, burada halktan büyük ilgi görmenin yanısıra, kasabanın ağasını da ister istemez kendine aşık eder. Ancak kendi gönlü, yine bu kasabada tanıştığı mühendistedir.

Dostluklarda, içki masalarında, teknelerde yaşanan, kişileri yalnızlığa sürükleyen yapaylığı. Karşılıksız aşkları, o aşkların kahramanlarını, onların satır aralarında gizli kalmış geçmişlerini okuyacaksınız. Selim İleri’nin yıllar geçse de hiç değişmeyen o duyarlığına bir kez daha tanık olacaksınız.

Kentli aydın erkek, kaçacak kadar bunalmış, kendini tecrit etmiş. Kırsal kesimde sıkılan genç kadın ise, daha farklı ve büyük dünyaya gitme çabasında. Birinin kaçtığı yer, öbürünün özlediği yer. Dünyayı yaşanılır halde tutmayı özendiren bu filmde yönetmen Olgaç, insanlar arasında dostluğun ancak sevgiyle var olabileceğini söylüyor.

Kore'de geçen bir kahramanlık öyküsü.

Filmde, bir ağayla köylüler arasındaki mücadele anlatılır. Bölgede yaşanan kuraklık yüzünden köylüler zor durumdadır. Civar köylerin sahibi Şemsettin Ağa ve Behram Ağa ise köylüleri sürekli oyalamaktadır. Bunun üzerine köylüler tarlaları işgal etme kararı alır. Bu sırada Mustafa, Behram Ağa’yı vurarak hapse atılır. Bu durum Şemsettin Ağa’yı korkutur ve onun köylülere karşı harekete geçmesine sebep olur.

Çok çetin geçen 1921 kışında durmadan gidip gelen trenlerin gelip geçtiği karla kaplı bomboş bir ovanın ortasında bir tren istasyonunda tüm pencerelerini dünyaya kapamış tecrit edilmişcesine yaşayan üç kişinin etrafında gelişen olaylar.

Tersine Dünya kadın-erkek kimliklerinin tersine döndüğü, kadınların kabadayı olduğu, erkeklerin evlenmek üzere evden kaçırıldığı, kadınların eve ekmek getirdiği, kısacası tüm rollerin tersine döndüğü hayatı konu almaktadır.

Bir Tırla şirin bir köye getirilip bırakılan, beline kadar uzanan ipeksi saçlarıyla çevrenin dikkatini çeken gizemli bir kadın. Köylüler sevecenlikle bir kulübeye yerleştirirler, kadın kulübesini süsleyen nakışçıya aşık olur.

Abdi İpekçi suikastı ve 12 Eylül öncesini konu alan film, 1992 Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'nü kazandı. Yönetmen Oğuzhan Tercan ise 1992 Ankara Uluslararası Film Festivali'nde Umut Veren Yeni Yönetmen Ödülü'nü elde etti.

Berhan köydeki kan davası nedeni ile karısı ve iki çocuğu ile kaçıp şehre gelmiştir fakat kan davalısıda onu şehirde rahat bırakmaz silahla vurarak ayağını sakat bırakır. Berhan sakat ayağı ile iş arar fakat bulamaz . Karısı Oya zengin bir evde temizlikçi olarak çalışmaya başlar.

Eşine gereken ilgiyi göstermiyen bir Kadın Mutsuz bir eş (Berhan Şimşek) neticede Barda tanıştığı şarkıcıya (Serpil Çakmaklı) Aşık olan ama sonunda çalıştığı Şirketin baskısıyla ayrılmak zorunluluğunda kalır.

Minyeli Abdullah daha önce ayrıldığı eşi Sevda ile yeniden evlenir.Çevresiyle sosyal ve kültürel faaliyetlerine daha çok ağırlık verir.İhtilalle yönetime gelen hükümet tarafından Kahire Başkomiserliğine getirilir. Bu durum bazı çevrelerde rahatsızlık oluşturur.Abdullah şahısların hakimiyetine uymaktansa hamallığa dönmeyi tercih eder.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın hikayesi. 1968-1972 yılları arasında tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de öğrenci ve işçi hareketleri alabildiğince yoğundur. Askeri cunta yönetime el koyuyor. Aranmakta olan öğrenciler yakalanıyor ve haklarında idam talebiyle mahkeme başlıyor. Savunma avukatları, gençlerin idam talebini gerektirecek bir suçlarının olmadığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor, ama askeri mahkeme idamda ısrarlı olduğunu belirtiyor. Yargılamalar sonunda üç gence idam cezası çıkıyor. Artık idam için geriye sayım başlıyor. Dışarıda idamların durdurulması için ülke genelinde kampanyalar başlıyor, ama içeride üç genç de sonucun değişmeyeceğini biliyorlar. Onlar ailelerine son mektuplarını yazmaya başlıyorlar.

Yüzbaşı Murat izini sürdüğü Seydo'nun Güneydoğu'nun karlı dağlarındaki mücadele öyküsü.

Filmde, haksız yere tutuklanan Abdullah’ın başından geçenler konu edilir. Mısır’ın İngiliz idaresine girmesiyle ülkede kültürel ve dini değişimler olmaya başlar. Halkın zamanla İngilizler'e benzemesi, geleneklerine bağlı olan Minyeli Abdullah’ı derinden etkiler. Abdullah, evinde dini sohbetler düzenler ve insanlara İslamiyet’i anlatır. Komşularından biri Abdullah’ı örgüt kurmakla suçlar ve emniyete şikâyet eder. Evine yapılan bir baskınla Abdullah tutuklanır. Abdullah’ın hapse girmesiyle karısı Sevde babasının evine gider. Ailesinin baskısıyla da kocasından boşanır. Hükümete karşı gelmekle suçlanan Abdullah, hapiste sohbetlerine devam eder. Bu durumdan rahatsız olan emniyet müdürü ise Abdullah’ın idam edilmesi için her yolu dener.

Başarılı bir film olmuş özellikle Dayı ve Yeğeni oynayan İhsan Yüce ve Cengiz Sezici müthiş oynamışlar. Filmin büyük bir bölümü Zeytinburnu Kum Depoları ve Zeytinburnu semtinde çekilmiştir.

Film, ceza kanununda bulunan bir madde yüzünden yaşanan bir dramı konu alır. Naciye, bir grup adamın tecavüzüne uğrar. Naciye’nin hayat kadını olması nedeniyle sanıklar 438. maddeyle yargılanır. Ceza kanununda bulunan bu madde, hayat kadınına tecavüz edenlere ceza indirimi yapmaktadır. Bu nedenle sanıklar beraat eder. Naciye’nin yaşadıkları kamuoyunda büyük yankı uyandırır. Maddenin iptali için kampanyalar başlatılır. Ancak bu süreçte Naciye unutulmuştur. Basında vesikalı olduğuna dair haberler çıkınca önce işten kovulur. Ardından çocukları devlet eliyle yetiştirme yurduna verilir. Bu sırada gazeteci Oktay, gerçekleri öğrenmek için Naciye’yle bir röportaj yapar. Naciye, insanlara sesini duyurma fırsatı yakalayacaktır.

Oğlu uğruna büyük bir fedakarlık yapan bir babanın dramatik öyküsü... Şehir dışında bir çiftlikte toprağa ve köklerine bağlı yaşayan bir aileyi dramatik olaylar beklemektedir. Babalarıyla birlikte yaşayan kardeşler hayatlarından memnunken en büyükleri olan Ahmet huzursuzdur. Birkaç kez gittiği büyük şehir genç adamı adeta büyüler. Köyde toprağa bağlanıp bir çiftçi olmak istememektedir. Tüm aileyi karşısına alma pahasına şehre gitmeye karar verir. Babası Ahmet’in kararlılığı karşısında geri adım atar ve onun izin verir. Ancak kısa süre sonra oğlunun ölüm haberini alan baba büyük şehrin bela ve ölüm kokan karanlık sokaklarında intikam takibi başlatır.