Carly ve Paige ile onların arkadaşları senede bir kez düzenlenen ve en prestijli futbol turnuvalarından birine gitmek ve yolculuk sırasında macera dolu anlar geçirmek için şehrin kalabalığının dışında, sakin bir ortama ulaşma amacı ile yola koyulurlar. Turnuva başlamadan önce gece yarısı ormanlık ve kırsal bir alanda kamp yapmaya karar vermeleriyle başlarına gelecek olanların fitilini ateşlerler.

Mimarlık eğitimi alan üniversite öğrencisi Julian, zenginlerin oturduğu bir evde iş bulur. Birlikte yaşamak isteyen kız arkadaşı Clare ona çok kızgındır. Gizemli ve güzel Anna ile tanışan Julian'ın hayatı birdenbire ters gitmeye başlar. Sevgilisi ile ilişkisi mahvolur. Dövüş sanatları konusunda çok yetenekli olsa da şampiyonluk maçını kaybeder. Tüm bu aksiliklerin neticesinde Anna ile ilişkisini bitirmeye karar verir. Ancak Anna ona delicesine aşıktır ve ayrılmaya hiç niyeti yoktur.

Atlantik Okyanusunda yatla gezi yaparken olumsuz hava koşulları nedeniyle gizemli bir gemiye binmek zorunda kalan bir grup insanın öyküsünü anlatıyor. Jess, yaşayacağı zihinsel bir karışıklık yüzünden üç ayrı karaktere bürünüyor ve korkunç deneyimler yaşamak zorunda kalıyor.

Kızları tavlamak için bir rock grubu kurarsınız, değil mi? Ama ya kızarkadaşınız da gruptaysa? Ve ya gitaristinizin kızarkadaşına da tutkunsanız? Pia Miranda ve Kick Gurry, uyuşturucular, müzik, ve Avusturalya’nın rock and roll arenasının ortasına bir yolculuk olan Gençlik Günleri’nin yıldızları. The Crow’un yönetmeni Alex Proyas, bu grubu ilk sahneye çıkışlarından... şey, bunu söylemek filmin sonunu anlatmak olurdu, değil mi?