Catherine Tramell, San Fransisco'dan Londra'ya taşınır. Güzel kadın, kısa sürede başını kanunla belaya sokar. Scotland Yard için onun dosyasıyla ilgilenen polis psikoloğu Dr. Andrew Glass, kısa sürede kadının cazibesine kapılacaktır.Catherine'nin fiziği ve kıvrak zekası birleştiği vakit Glass çoktan sınırlarını kaybetmiştir. Öyle ki hayatının gidişatını tamamen değiştirecek bir kararın en heyecanlı ve gerilimli halini yaşayacaktır.

Ember Şehri ve onun başkanı, gelecek kuşaklar için pırıl pırıl ve şaşaalı bir ışık dünyası yaratmıştır. Ancak Ember'in en önemli ve güçlü jeneratörü arızalanmıştır. Şehri aydınlatan tüm büyük lambalar bu arızadan ötürü yanıp sönmeye başlamıştır. Bu olaydan ötürü Ember'i kurtarmak isteyen iki genç, zamana karşı yarışmaya başlarlar ve şehrin gizli saklı tüm sırlarını öğrenmek için ipuçlarını kovalarlar. Amaçları tüm şehrin ışıkları sonsuza dek gitmeden, insanların kaçmalarını sağlamaktır. Jeanne Duprau'nun aynı adlı romanından uyarlanan yapım, Monster House'un yönetmeni Gil Kenan'ın ikinci filmi. Senaryoda ise Tim Burton'un sıkça çalıştığı; Makas Eller, Ölü Gelin ve Adam's Ailesi gibi çok önemli fantastik filmlerin yazarı Caroline Thompson'ın imzası bulunuyor.

Bir film yapımcısının senaryo yazmak için Pariste çalıştığı sıralar tango ile ilgilenip Pablo adındaki bir Arjantinli tango dansçısından dersler almaya başlar. Dansı öğrenirken bir taraftan da onun getirdiği yakınlıkla birbirlerine aşık olurlar ve a aralarında bir pazarlık başlar. Eğer gerçek tangoyu Pablodan öğrenebilirse onu filminde oynatmayı kabul edecektir.

Virginian adındaki transatlantikte görev yapan Danny Boodman, 1900 yılının ilk haftasında balo salonunda üstünde T.D. Lemons yazan bir kutunun içinde yeni doğmuş bir bebek bulur. Bebeği herkesten gizleyen Danny, onu evladı gibi görmeye başlar. Ona, kendi adını, bulduğu kutunun üstünde yazanları ve bulduğu yıl olan 1900 (Novecento) ismini koyar. Yasal yollarla elinden alınır korkusuyla Novecentoyu asla gemiden indirmez. Fakat Novecento 8 yaşındayken, Danny makine dairesindeki bir kaza yüzünden ölünce yetim kalır. Bir gece piyano çalmaya başlayan Novecento gemideki herkesi kendine hayran bırakır; piyano çalmaktan vazgeçmeyen Novecento, yayılan ününe rağmen, doğup büyüdüğü gemiyi asla terk etmeyecek, arkadaşlığı, aşkı ve hayatı da burada tanıyacaktır.