Madridde yaşayan iki fahişenin öyküsü. Dominik Cumhuriyeti'nden gelen göçmen Zulema ile İspanyol Caye'nin önce soğuk başlayan ancak daha sonra sıkı bir dostluğa dönüşen ilişkileri anlatılıyor. Sadece iki kadının öyküsünden öte göçmenlerin yaşadığı sıkıntıları da anlatan bir film

Yaşadığı şehir olan New York'a aşık, fakat buradaki araba alarmları yüzünden çıldırmak üzere olan bir adam, çözülmesi imkansız bu sorunu çözmek üzeredir. İçinde bulunduğu bu çılgın şehir ve sosyal problemlere karşı edindiği aşırı duyarlılık onu bir "Tasfiyeci"ye dönüştürür. En güzel anlarını, sorgusuz sualsiz bozan bu delirtici sesin susması, bir kabloya ve David'in elindeki kesici alete bağlıdır. Aldığı sayısız ceza ve hakkındaki şikayetlere rağmen kimliğini ele vermeden, büyük bir hayran kitlesi edinir. Fanlarının da desteği ile şehrin belediye başkanlığına oynamaya başlar. Ama onu hapse tıkmak ufak bir hatasını bekleyen Başkan, bu delice saplantısı yüzünden her şeyini kaybetmek üzere olan David'i engellemek için elinden geleni yapacaktır.

Que Dios Nos Perdone (May God Save Us/Tanrı Bizi Bağışlasın), Madrid’in tam “15-M Hareketi”ne sahne olduğu dönemde, şehir aynı zamanda bir seri katilin brutal eylemlerine de sahne olur. Söz konusu seri katil, yaşlı kadınlara tecavüz etmekte ve onları döverek öldürmektedir. Adli tıpta görev yapan kadın doktorun söylediğine göre bu yaşlı kadınlar “olağanüstü derecede büyük, dev bir penis ile” tecavüze uğramışlardır. Başlı başına ne büyük bir metafor! Dava dedektif Luis Velarde (Antonio De La Torre) ve Javier Alfaro’ya (Roberto Álamo) verilmiştir. Katile ulaşamamanın stresiyle ezilen bu iki dedektif, bir yandan Madrid sokaklarında seri katil peşinde gezerken, bir yandan da kendi saldırgan doğalarını sergilemekten geri durmazlar. Dedektif Javier Alfaro’nun öfke kontrolü problemi vardır ve saldırgan tavırlarıyla dikkatleri çeker. Dedektif Luis Velarda ise, kadınlarla ilişki kurmakta pek başarılı biri değildir.