Paris ve Salimata evli bir çifttir. Afrika kökenli çift Fransa'da yaşamaktadır ve evlatlık bebek edinmeye karar verirler. Uzun bekleyişin ardından evlat edinen çiftin bir sorunu vardır. Benjamin isimli 6 aylık sevimli bebek sarışın ve mavi gözlüdür.

Kongolu başarılı bir doktor Fransa'nın küçük bir köyünde çalışmaya başlar. Burada ailesiyle birlikte, hiç de misafirperver olmayan yerel halkın kalbini kazanmaya uğraşır.

Fransa devleti yeni bir tedbir alıp havaların soğumasına karşı bir karar alıp zengin insanların fakir insanlara evlerini açmasını ister. Lüks mahallelerinde yaşayan bu insanlar bu alınan karardan hoşnut olmayınca işler çok farklı bir aşamaya gelecektir.

Avril (Camille Cottin) otuz yaşında düzenli ve disiplinli biridir. Mutlu bir evliliği ve iyi bir işi vardır. Annesi Mado (Juliette Binoche) ise tam tersi, ilerleyen yaşına rağmen asi, kaygısız, keyfine düşkün biridir. Avril ve annesi Mado birbirlerinden çok farklı olmalarına rağmen aynı evde yaşamaktadırlar. Avril hamile olduğunu öğrenir ve çok mutlu olmuştur. Güzel haberi paylaşmak için eşinin anne ve babasını da yemeğe davet ederler. Aileler yemekte buluşur, güzel haber paylaşılır. Annesi Mado, orta yaş krizinde ve büyükanne olmaya asla hazır değildir. Fakat kısa bir süre sonra Mado'nun da hamile olduğu anlaşılır. Anne ve kızının aynı zamanda ve aynı çatı altında hamile kalmaları iki güzel haber mi olacak yoksa anne ve kızı arasında büyük çatışmalara mı sebep olacak?

Ariane Felder hamileymiş! Katı ahlaki ilkelere bağlı genç bir hâkim ve çelik gibi bir genç kadın olduğu için, Ariane’ın hamile olduğuna inanmak güç tabii. Ama olayın iyice akıl almaz tarafı şu ki, babalık testi sonucunda babanın Bob Nolan olduğu ortaya çıktı. Yani, korkunç bir suçun yegâne şüphelisi! Bu olayla ilgili hiçbir şey anımsamayan anne adayı Ariane, başına neler geldiğini ve yarının nelere gebe olduğunu çözmeye çalışıyor. Tüm rollerde Fransa’nın en büyük oyuncularını ve hatta arada Terry Gilliam, Gaspar Noé ve Jean Dujardin’in yüzünü gördüğümüz bu kara komedi, izleyen herkesi yaratıcı görselliğiyle de memnun edecek.

Tony taşrada yaşayan maço orta yaşlı bir okul otobüsü şoförüdür ve hiçbir arkadaşı veya akrabası yoktur. Ani bir kalp krizi onu bir çıkmaza sokar. Tony öleceğine inanıyor. Kardiyologu onu uyardığında: Hepimizin başkalarına ihtiyacı var. Yalnızız, biz bir hiçiz. Tony, yirmi yıl önce daha bebekken terk ettiği kızıyla yeniden bağ kurmaya karar verir. Hala bir korkak, onunla doğrudan yüzleşmek için cesaretini toplayamıyor. Bu yüzden, onun Paris'te öğrettiği bir dans kursuna kaydolmaya karar verir. Tabii ki gizli. Onu yavaş yavaş tanımak... boş hayatına bir anlam katmak için umutsuz bir çaba içinde. Bu süreçte öğrenmesi gereken birkaç dans adımı daha var!

Filmin hikayesi Paris'te yer alan bir havaalanı ve uluslararası alanda hizmet veren bir otelde geçiyor; buradan gelip geçen ya da burada çalışıp burada yaşayan insanların hikayesi ele alınıyor.