Yıl 1961; savaş sonrası, Beatles öncesi dönem Londra’sında...16 yaşında zeki ve çekici bir genç kız olan kadınlığa geçişin eşiğinde olan Jenny (Carey Mulligan); Londra’nın banliyölerinden Twickenham’daki odasında Juliette Greco şarkıları söyleyip daha özgür ve Gauloise kokulu bir hayatın hayallerini kurmaktadır. Yağmurlu bir Londra sabahında Jenny’nin rutin hayatı “uygunsuz” bir aşık olan 30 yaşlarındaki David (Peter Sarsgaard)’in gelişyle alaşağı olur. Parlak bir öğrenci olan Jenny, Oxford’da okuma hakkı kazanmakla, karizmatik ve kendinden yaşça geçkin bir adamın çekici teklifi ve hayatı arasında gidip gelmektedir.

Halka, Halka 2 ve Karanlık Sular gibi korku şaheserlerinin yönetmeni Hideo Nakata, bu kez sanal dünyanın korkularına ve endişelerine dair, interneti canlı, yaşayan bir mekânlar dizisi olarak hayal eden bir psikolojik gerilimle beyazperdeye geliyor.Steve McQueen’in Açlık filminin de senaryosunu yazan Enda Walsh’ın bir oyunundan uyarlanan Chatroom, karizmatik William’ın açtığı bir sohbet odasında buluşan bir grup genci izliyor. Nowhere Boy filminde John Lennon’ı canlandıran Aaron Johnson’ın oynadığı William arkadaşça, yardımsever yaklaşımıyla saf gençleri kandırır. Kendi felaketine doğru ilerlerken, gerçek dünyadaki insanlara tahammülü yoktur William’ın. Yeni kurbanları Jim, Eva, Emily ve Mo, sanaldan gelen gerçek bir tehditle karşı karşıyadır.

1952 kışında İngiliz yetkililer bir soygun ihbarını araştırmak üzere Alan Turing’in evine girerler. Ahlâksız davranış suçlamasıyla Turing’i gözaltına alırlar. Yetkililer, modern bilgisayarcılığın öncüsünü suçladıklarından habersizdir. Bilgin, dilbilimci, satranç şampiyonu ve istihbarat görevlilerinden oluşan bir grubun lideri olan Alan Turing’in, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın kırılamaz tabir edilen Enigma makinesinin şifrelerini kırdığı bilinmektedir.

Emma Morley (Anne Hathaway) ve Dexter Mayhew (Jim Sturgess) birbirlerine tamamen zıt sosyal yapılardan gelen iki genç insandır. Emma işçi sınıfı bir aileden yetişmiş, hayata dair devrimci ruhu olan bir genç kızdır. Dexter ise baba parası ile okuyan, çapkın ve eğlenceden başka bir şeyi umursamayan biridir. İkilinin yolları üniversiteden mezun oldukları gün kesişecek ve 15 Temmuz günü onlar için uzun yıllar sürecek bir arkadaşlığın başladığı gün olacaktır. Onların hayatları bazen beraber bazen uzak diyarlarda akıp giderken, her yıl 15 Temmuz'da aralarındaki ilişkinin seyrine de tanık oluruz. Mutlulukları, hüzünleri, umutlarıyla geçen 20 yılın ardından tanıştıkları mezuniyet gününün gerçek anlamını da anlayacaklardır.

Alistair ve Miles birlikte Oxford Üniversitesi'ndeki ilk senelerine başlayan iki gençtir. İkisi karakter anlamında birbirlerinden bir hayli farklılardır. Miles daha mütevazi bir yapıya sahipken Alistair idolü olan amcasını takip eden snop biridir. İkisinin ortak yanıysa Riot Club adındaki seçkinler kulübüne üye olmalarıdır. Riot Kulübü, uzun yıllardır faaliyet gösteren bir zenginler kulübüdür. Kulübün geleneksel akşam yemeği etkinliğinin yapılacağı akşam ise kendilerini beklemedikleri olayların içinde bulurlar. Laura Wade'in tiyatro oyunundan perdeye uyarlanan filmin yönetmeni Lone Scherfig. Başlıca rolleri ise Sam Claflin, Max Irons ve Douglas Booth paylaşıyor.

The Party's Just Beginning, en yakın arkadaşının intiharı ile başa çıkmaya çalışan genç bir kızın hikayesini konu ediyor. Genç bir İskoç kadını olan Liusaidh, ailesi ile birlikte İskoç Dağları’ndaki bir kasabada yaşar. Liusaidh’in en yakın arkadaşının intihar etmesin genç kadını derinden etkiler. Liusaidh, tüm sırlarını paylaştığı, birlikte gülüp eğlendiği arkadaşının yokluğuna bir türlü alışamaz. Arkadaşını kaybetmenin acısı ile mücadele eden genç kız bu süreçte kendini alkole ve günübirlikte ilişkilere verir. Gittikçe daha da kötü bir hal alan kontrolden çıkan hayatını yoluna koymak için zorlu bir mücadeleye girişir. Karen Gillan, yönetmen ve senaristliğini üstlendiği yapımda aynı zamanda Liusaidh karakterine hayat veriyor

Yıl 2067 , İngiltere vejeteryandır, ancak eski kuşaklar etoburdur ve geçmişlerinden suçluluk duymaktadırlar. Simon Amstell bu dehşeti affetmeli miyiz diye izleyiciye sormaktadır...

Yeni evli Elizabeth bilim adamı kocası Henry’nin mülküne taşınır. Burada şahane yemeklerle ve göz kamaştırıcı bir turla onurlandırılır. Ev çalışanları ona saygılı davranır fakat Elizabeth bir şeylerin yanlış gittiğini fark etmez. Henry, dünyasındaki her şeyin ona ait olduğunu açıklar, yalnızca içeri girmesi yasak olan kilitli bir oda hariç. Henry iş için gittiği zaman Elizabeth araştırmaya karar verir fakat orada bulacağı şey düşündüğü gibi olmayabilir.

Blake Morrison""un kendi anılarını anlattığı "Best Seller" kitabından uyarlanan filmde bir baba ile oğul arasındaki derin sevgiyi iniş çıkışları ile anlatmaktadır.Genç Blake, zaman zaman geriye giden anılarında babası ile olan ilişkilerini düşünür ve geçmişte kalan babasıyla olan ilişkisini tekrar tekrar gözden geçirir. Karar verir ki hiçbir ebeveyn çocuklarının kötülüğünü istemez. Fakat ebeveynlerin çocuklarından yüzde yüz sorumlu olmadıklarını da anlar.

1970'li yıllarda İngiltere'deki ilk striptiz klübünü açan Paul Raymond, dönemin en zengin ve tanınan kişiliği haline gelir. Raymond'ın sloganı ise bir hayli basittir. 'Seks satar' diyen ve iş hayatını bu slogan üzerine kuran Raymond, klüplerindeki şovların zamanla sınırları aşmasıyla birlikte Londra'nın Soho bölgesindeki caddeleri ele geçirmeye başlar. Tüm bölgeyi elinde bulundurur ve artık iş hayatı da çeşitli alanlara yayılarak büyümeye başlar. Şov sahneleri ve erotik dergileri de kapsayan bu devasa imparatorluk 650 milyon poundluk benzersiz bir servete ulaşmıştır. Her şey yolunda giderken 36 yaşındaki kızının aşırı dozda eroinden hayatını kaybetmesi hayatındaki her şeyi değiştirir...

Bir siber saldırı sonucu Britanya’daki tüm aktif gizli ajanların kimlikleri ortaya çıkmıştır. Gizli servisin baş hacker’ı bir an önce bulması gerekir. Fakat hiçbir gelişme katedilemeyince gizli servis çareyi bir süre önce emekli olan Johnny English’i geri çağırmakta bulur. Görevi kabul eden English, baş hacker’ı bulmak için kolları sıvasa da bu iş sandığı kadar kolay olmayacaktır. Eski usul yöntemlere sahip olan Johnny English’in hacker’ı bulması için modern teknolojinin zorlukları ile mücadele etmesi gerekir.