Brezilyalı yönetmen Fernando Coimbra’nın ilk uzun metrajlı çalışması olan bu gerilim, bir trajedi ertesinde evli bir çifti izliyor. Tüm insanların içinde var olan acımasızlık ve nefret duygularına parmak basan bu kapkara öyküde, her anne babanın en büyük korkusuyla karşılaşıyoruz: Çocuğun kaçırılması. Okul çıkışında küçük kızlarını tanımadıkları bir kadının alıp gittiğini anladıklarında, Sylvia ve Bernardo’nun eli ayağı birbirine dolanır. Ama Bernardo bu olayın altından, hiç kimsenin aklına gelmeyecek birinin çıkacağını düşünmektedir: Metresi Rosa.

Film 1983 yılında Brezilya Dünya Kupası ödülünün çalınmasını anlatıyor. Film kısmen gerçek bir hikayeye dayanıyor. Peralta, kumar borcunu ödemek ve sevdiği kadını mutlu etmek için arkadaşı Borracha ile tuhaf bir soygun yapmaya karar verir. İki arkadaş Peralta’nın kumar borçlarını ödeyip karısını parayla mutlu edeceğine inanması yüzünden Dünya Kupasını çalmaya ve satıp parasıyla işleri yoluna koymaya karar verirler. Ancak hırsızların dikkatinden kaçan önemli bir nokta vardı: Brezilya gibi bebeklerin doğuştan bir takıma sahip oldukları, tabutların bile futbol takımı renklerinde sipariş edildiği, ülke halkı için hayati önem taşıyan bir kupa nasıl satılabilir ki?