Film, kendini Marilyn Monroe'nun reenkarnasyonu zanneden bir kadının başından geçenleri anlatıyor. 921 sakini bulunan küçük bir kasaba olan Mouthe'de doğan Martine Langevin'in Candice Lecoeur sahne adıyla meşhur olması çok da zor olmamıştır. Yerel TV kanalında hava durumu spikerliği yapan genç kız sarı saçları ve düzgün fiziğiyle dikkat çekicidir. Martine ölü bulunur. Polis intihar dese de, havada cinayet kokusu vardır.

İş gezisinden evine dönen Louise , yaşadığı sokakta bir cinayet işlendiğini öğrenir. Gecenin karanlığında hunharca katledilmiş bir kadın vardır ortada fakat suç mahalinde hiçbir tanık yoktur. Herkes cnayetin uyudukları bir sırada işlendiğini iddia etmektedir. Pierre, Louise’in kocası da o anda evde değil işyerindedir. Louise bir müddet sonra aslında bu cinayetin 38 şahiti olduğunu ve bunlardan brinin de kocası Pierre olduğunu öğrenir. “Bu kadın nasıl öldü” romanından uyarlanan bu filmde şahitlerin vicdanlarının sorularına verdikleri cevapları izlerken kendi vicdanınınla da başbaşa bırakıyor seyirciyi...

Çok da uzak bir gelecekte olmayan, eski bir ormanda yasayan iki genç kadın etraflarındaki dünyayı keşfetmek üzeredirler. Yalnızca bazı rivayetlere sahiptirler ve davetsiz misafirlere, açlıkla, yalnızlık ve hastalıkla başa çıkmak zorundadırlar. Patricia Rozema’nın yönetmen koltuğunda oturduğu filmin başrollerini Ellen Page, Evan Rachel Wood ve Max Minghella paylaşıyor.

Filmin öyküsü 1979'da, Fransa'nın Bretanya bölgesindeki bir evde, yaz tatili sırasında geçiyor. Tüm aile fertleri, büyükannelerinin doğumgünü nedeniyle pek de sakin geçmeyecek bir haftasonu için bir araya gelir. Bize bu büyük buluşmayı ailenin en küçüklerinden, 10 yaşındaki Albertine, çok zaman sonra, 2018'de anlatır. Öykü, Albertine'in anne-babasıyla birlikte Suzette Hala'nın yazlık evine yolculuğuyla başlar.